Page 39 - Hacıkılıç Mahallesi Kitap
P. 39

38  - Hasan Sami Bolak                                           Hacıkılıç Mahallesi  - 39
 * İstasyon Caddesi’nin renkli simaları  O zamanlarda "buzdolabı" diye bir meret icat edilmiş olsa da
                Türkiye'de, özellikle garibanların evlerinde yoktu.. Yaz günlerinde
                bağlarda mantılık etler;  buz dolapları yerine, su kuyularına sarkıtılan
 "Mımırta var, mımırta!"  aşırmalarda  (daire haline getirilmiş sacın alt kısmı tahta ile kapatılmış,

 Kale’nin,  Hunat  Camii  tarafındaki  doğu  kapısından  içeri  girer  bildiğimiz kulplu su kovası) saklanırdı.
                     O yıllarda  Türkiye'de  (tabii  ki  dünyanın  bir  çok  geri  kalmış
 girmez, hemen sağdaki derme çatma kepenk kapılı dükkanının önünde sık  ülkelerinde)  yumurtalar, "Mart martlar, tavuk yumurtlar" zamanının
 sık duymak; duymak şöyle dursun sesin ısrarlı ve yüksek tonlu, teraneli  başlamasından sonra  üretilip,  tüketilirdi. Yumurta  da  ,  tavuk  da o
 davetinden dolayı biraz da durup dinlemek zorunda olduğumuz bir yumur-  devirlerde  bilhassa  şehirlerde  çok kıymetli  "hint  kumaşı"  idiler..
 tacı vardı.. Sağ ve sol yanağında, bildiğimiz kepçeli kulak yerine, 12 mm'-  1969'da  davetli basın mensubu olarak yaptığım ilk yurtdışı seyaha-
 lik matkap tığı ile oyulmuş gibi, biraz kirli ve kıllı iki delikli, "kepçesiz  timde Almanya'da,  sadece  kızartılmış tavuk satan Winervald'lerde
 kulak"  bir  yumurtacı..  Diyelim  ki  adı  da, "Mısta'fendi"  olan  bu  tipik  sık sık  tavuk  yediğimi  hiç  unutmuyorum.  Dönüşümde  de  en  çok
 esnafın en önemli sermayesi, üç kuruşa alıp, beş kuruşa sattığı yumurtaları  övündüğüm şey,  her gün   tavuk yediğimdi!
 pazarlamak için  tükettiği nefesi idi..

 Mısta'fendi'nin iki kulak kepçesi olmadığı gibi, ağzı da, on metre-
 den fark edilecek şekilde sağa doğru yamuktu.. Zannederim burnu ve göz-
 leri yerindeydi ve bu garip görünüşünden çok "asli sermayesi" olan sesi;
 kepçesiz kulak ve yamuk ağız özelliğini gölgeler ve insanlar kendilerini, o
 gün  için  alınmasa  da  olur  yumurtalardan  birkaç  tane  almaya  zorlarlar,
 kulaklarında da hep o sesin teranesi çınlardı:
 -Mımırta var, mımırta..

 Ne yalan söyleyeyim, param olmadığı için "beni çağıran o
 sese"  icabet  edip  de  birkaç  "mımırta"  alamadığım  için;  hem
 Mısta'fendiyi  hem  de  anamı  memnun  edememekten  dolayı  hüzün
 çökerdi  içime..  İsterdim  ki;  okuyor  olmamdan  dolayı  hep  harçlık
 isteyip, fakat  yardımcı olamadığım ailemin harcamalarına  ara-sıra
 beş-on kuruşluk katkıda  bulunayım ve evdeki dokuz kardeşime bak-
 makta olan anam da:

 -Bizim oğlan adam olmuş da, eve "yımırta" getirmiş… desin ve
 benim de koltuklarıma "karpız" sığmasın..

 Mısta'fendi'den  alınan "mımırta"lar,  köylerden  gelen  "gezen
 tavuk"ların "yımırtaları" idi ve o devirde, 1950-1960'larda bu ülkede
 öyle  büyük  tavuk  çiftlikleri  yoktu. "Yımırta"  üretimi  yalnız
 köylerde  ve  şehrin  kenar  mahallerinde,  özellikle  evin  ihtiyacını
 karşılamaya yönelik olduğu için, oldukça az miktarda idi ve sarıları
 "kehribar" gibi olan  bu  "yımırta"lardan   güz  gelince biraz fazla
 alınır,   bozulmasınlar diye  kabuğu hava almaz hale getirilip sak-
 lanırdı..                                Kayseri Kalesi ve Saat Kulesi - 1950























 PDF created with pdfFactory Pro trial version www.pdffactory.com
   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44