Page 214 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 214

Kadir Dayıoğlu
            Nasıf Kiper ve oğlu Ali Kiper, Mustafa Tutkun. Yine Talaslıların, merkez İmam Hatip
            karşısında, eski sanayinin köşe başında Güven, Emniyet ve Sahra otobüs işletmeleri
            varmış. Birbirleri ile kıran kırana rekabet ederlermiş. Daha sonra birleşip Talas Birlik
            firmasını oluşturmuşlar.

               Bizim ve bizden öncesi dönemlerde, karayolu hamlesi yeni başlamıştı. O nedenle,
            kışın çok zordu seyahat. Belirli yerler vardı, buralar geçildi mi rahatlardı insanlar. Çallı-
            gedik, Kargasekmez, Akyarma, Bolu Dağları, Kolsuz, Araplı, Lalebeli vs. yerleri geçmek
            çok zordu. Hele hele Antalya başta olmak üzere günümüzün gözde tatil beldelerine
            gitmek imkânsızdı. Buralar aslında bilinmezdi bile. Şimdi, “tüneller, duble ve otoyollar”
            sayesinde ulaşım çok kolaylaştı; güzel dinlenme tesisleri sayesinde belirli bir konfora
            da erişildi. İnanın, 1980 öncesi yol boyunda, pislikten tuvaletlere girilmez, yemekler
            yenmezdi… Tabii, bu bana has bir durum… Başkaları ne düşünürdü, bilemem. Bir de
            otobüs içerisinde yemek ve meyve yenir, sigara içilirdi. Koridor, yemek atığı ve meyve
            kabukları ile dolardı. Molalarda yemek yiyip siğara içenler, otobüse biner binmez sigara
            yakardı. Gerede’nin hem soğuğu ve hem de mola yerlerinin çayı meşhurdu. Genelde
            gece yarısı sabaha karşı varırdık Gerede’ye… Yüzümüze kırbaç gibi vuran soğuğu ve
            demli çaylar uyku sersemliğimizi atardı. Bir de mola yerlerinde, uğrak veren şoför ve
            muavinlerin vesikalık fotoğrafları asılırdı, bir camlı dolaba. Kim bilir, birçoğu da trafik
            kazasında hayatını kaybetmişti. O nedenle, uzun yol otobüs ve kamyon sürücüleri çok
            hüzünlendirir ben… Geçit vermez yolları, dağları tepeleri; karda, kışta, kıyamette aşarak
            çoluğunun çocuğunun rıskı için direksiyon sallarlardı.
               Bizden öncekiler; Bolu Dağı’na gelindiğinde hem Bolu hem de Kaynaşlı tarafında
            otobüslerin bekletildiğini söylerler. Bolu Dağı geçit vermezmiş… Netice de, Kayseri’den
            otobüsle, riskli bir biçimde, İstanbul’a 16-17 saatte giderdik… Bu nedenle tren çok tercih
            edilirdi. Adana ve Ankara için mototrenle seyahat bir ayrıcalıktı. Restoranında çoğu
            zaman yer bulunmazdı. Bizler İstanbul’a Kars’tan gelen Doğu ya da Kurtalan tarafından
            gelen Kurtalan ya da Adana tarafından gelen Güney ekspresleri ile giderdik. Trenle İstan-
            bul seyahati ise, normalde, 23-24 saat sürerdi. Çoğu zamanda “tehirli/rötarlı” gelir, süre
            çok uzardı. Ekspreslerin yataklı ve kuşetli vagonları vardı. Biz öğrencilerin yataklı ile
            gitmeleri mümkün değildi. Kaldırılmış, meşin kaplı kuşetlerde uyuyamadığımdan benim
            için azap olurdu… Bir gece boyu, trenin teker tıkırtısını sayardım. Hele bir de horlayan
            varsa vagonda, ara koridora çıkar, gece karanlığında ıssız bucaksız, karanlık bozkırı
            seyrederdim. Hele hele istasyon olan köylerde, çocukların okunmuş gazete istemeleri
            olağandı. “Gazete, gazete!”, diye ellerini uzatırlardı açık kompartıman penceresine.
               Öyle ya; 1950’lerde Kayseri’ye “iki günlük” gazete gelirdi; kırsala hiç gelmemesi çok
            doğaldı. Haberler, lambalı radyolardan izlenirdi. Tabii, devletin radyosu ne verirse onu



            214
   209   210   211   212   213   214   215   216   217   218   219