Page 16 - Vakıf Roma Rakamlı Sayfalar
P. 16

Öşr:  Eskiden  alınan  bir  vergi  çeĢidi.  Onda  bir  demektir.  Ancak  bölgelere  göre  değiĢik
                  nisbetlerde alınırdı.
                        Piyâz: Soğan demektir
                        Rakabe etmek: Bir vakfın gelirini vakfın aslına eklemektir.
                        Rakabe:  Bir Ģeyin maddi varlığına ve zatına denir.
                        Re'âyâ:  Kelime  mânası  güdülen,  idare  olunan  kimseler  olup  umumiyetle  Osmanlı  tebeası  ve
                  daha özel manada müstahsil köylü yerinde kullanılmıĢtır.
                        Resm-i ağnâm:  Koyun ve keçilerden alınan ve rüsum-u örfiyenin tekâlif cinsinden olan çeĢitli
                  vergiler
                        Resm-i caba: Uhdesinde arazi bulunmayan ve ticaretle uğraĢanlardan alınan vergi
                        Resm-i  çift  ve  bennâk:  Osmanlı  devrinde  alınan  vergilerden  ve  Rüsum-ı  örfiyenin  tekâlif
                  cinsindendir.
                        Resm-i kovan: Osmanlı devletinde tanzimattan evvel mevcut olan vergilerden biri. Arı besliyen
                  köylülerden kovan baĢına eyaletine göre yılda bir kere alınan muayyen bir para. Kovan resmi tekâlif-i
                  örfiyeden idi
                        Rüsûm-ı şer'iye: Kanunî olarak konulan vergi demektir. A'Ģar gibi.
                        Rüsûm-ı örfiyye:  Devletin tebeasından Ģer'î hükümler dıĢında örfen aldığı vergilerin hepsine
                  birden verilen isim olup Tekâlif ve avarız adı altında toplanmıĢ birçok çeĢitlerden oluĢmakta idi.
                        Rüsûm: Vergiler demektir.
                        Sadakât-ı müslimîn: Müslümanların bağıĢları, sadakaları
                        Ser-mahfil: MezzinbaĢı yardımcısı demektir, saray görevlilerinden biridir
                        Serbest vakıf: Vakfın bir çeĢidi olup bunda vakıf olan sadece mülkün geliri değil, aynı zamanda
                  rakabe  ve  tasarrufu  idi.  Halbuki  diğer  vakıflarda  sadece  gelir  vakf  olunmuĢtur.  Serbest  vakıflarda
                  vakfın hududu dahiline devlet memurları hiç bir vesile ile giremezlerdi. Defterde yazılandan fazla hâsıl
                  olup olmadığı da kontrol edilemezdi. Vakıf sahipleri hariçten reaya getirtip yeniden toprak açtırabilir,
                  ziraatı  istediği  gibi  geniĢletibilirdi.  Vakfın  dahilinde  idarî  ve  malî  istiklâle  sahipti.  Serbest  vakfın
                  reayası ise, tekâlif ve avârızdan muaf idiler.
                        Sipâhî: Atlı, bir askerî sınıf
                        Sülüsân: Üçte bir
                        Şeyh-i imaret: Ġmareti idare ve misafirleri ağırlayıp fakir ve muhtaçları kabul ile ikram eden
                  zatlar.
                        Şeyh-i zâviye: Zaviye Ģeyhi
                        Tabbâh: Hastahane, imaret ve tekke gibi müesseselerde yemek piĢirip hazırlayan demektir.
                        Tekâlif-i divâniye: Divanî vergiler
                        Temlîk etmek: Mülk olarak üzerine geçirmek
                        Tesbil: Vakfetmek manasınadır.
                        Tilâvet-i eczâ-i sitte: Altı cüz okunması
                        Ücret-i kal'î-kerden-i evânî: Kap kacak kalaylanması ücreti
                        Ücret-i kirâcıyân: Kiracı ücreti
                        Ücret-i müeccele: Tecil olunmuĢ, ertelenmiĢ ücret demektir.
                        Istabl: Ahır
                        Ücret-i zemîn: Zemin ücreti
                        Ücret-i zemînhâ-i dekâkîn: Dükkânların zemin ücreti
                        Ütekâ: Azat edilmiĢ köle
                        Vakf, vakıf: Menfaatleri insanlara ait olacak Ģekilde bir aynı Allah'ın mülkü hükmünde olmak
                  üzere temlik ve temellükten haps ve men etmektir. Kelime olarak: 1. DuruĢ, durma, hareketten kalma.
                  Ar. tevakkuf. 2. Her söz veya bahsin veya bir âyetin bittiği yerde, lüzumu kadar durup kesme, durak.
                  3. Bir mal ve mülkü, satılmamak Ģartıyle, bir hayır iĢine tahsis etme, verme. O adam evini, emlâkini,
                  malının bir kısmını vakf etti. 4. Tamamiyle ve büsbütün emrine verme, bağlama.


                                                                 xvi
   11   12   13   14   15   16   17   18   19