Page 256 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 256

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            kalmıştı aklında ne de dudaklarının çatlaklığı. Tepenin ardında bıraktığı çare-
            sizliği çeşmenin borusunda kalmıştı sanki. Gökyüzüne baktığında uçakları değil
            de renkli kuşları görecekmiş gibiydi. Ellerini çırpsa uçacakmış hissine kapıldı ve
            aklını başından alan bir melodiyi takip etti. Şelalenin can veren sesine karıştırdı
            gülücüklerini. Koşarak şelalenin biriktirdiği sulara daldı. Yüzmeyi bildiğini o
            an orada öğrendi. Bir zamanlar annesiyle ektiği tohumların kendisine teşekkür
            eder hallerine bakıp gülümsedi. Susuzluğunu dindirmek için ne kadar içti kana
            kana farkında bile değildi. Bu sarhoşluktan sıyrılıp aklına düşen kardeşine su
            götürmek için mavi bidonunu aradı, bulamadı. Telaşlanmaya başlamıştı ki hemen
            yakınında bulunan şişeleri gördü. Suyu bir doldurup bir içti, bir doldurup bir
            içti. İçinden dualar ederken bir yandan da doldurduğu şişeleri, çıkarıp altını
            bağladığı tişörtünün içine yerleştiriyordu. Şimdi dönme vaktiydi. Gelirken bu
            kadar çok yürümüş müydüm diye düşünerek ilerlemeye devam etti. Ama her
            yer aynıydı sanki. Yürüdükçe geldiği yere ulaşması gerektiğini biliyordu ama bir
            türlü ulaşamıyordu. Ne kadar daha devam etti bu şekilde bilemedi. Sırtındaki
            onca ağırlığa rağmen hiç yorulmadığını fark edince kontrol edip durdu, sular
            şişelerde mi ve şişeler hala sırtında mı diye. Hala dönüş yolunu arıyordu. Ken-
            dince belirlediği yön bulma yöntemleri bir işe yaramamıştı. Bir rüyanın içinde
            mi geziniyordu bilemedi.
               “Uyan” diye fısıldadı İsmail.

               Umutları tükeniyordu ama içinde ne bir öfke vardı ne de hüzün. Anlamlan-
            dıramadığı bir hafiflikle tekrar yürümeye başladı. Rüzgar dinmişti ve gözlerini
            iyice kamaştırıyordu güneş. Sanki ışıktan bir yol çiziyordu ya da uçurtmanın
            ipini aydınlatıyordu. Kolundaki bu ipi çözüp yolun başında durdu. Işıklı yolun
            başına geldiğinde sırtındaki şişeleri yere bıraktı ve şaşkınlık mı mutluluk mu
            bilemediği bir duyguyla yürümeye başladı.
               Bu sırada çok uzaklarda çorak bir alanın tam ortasında bulunan çeşmeye
            yaslanmış cansız küçüğün kaşlarının arasından çıkan ışık eklendi o ışıklı yola
            ve çeşmenin borusunda yankılandı bir sela.











            256
   251   252   253   254   255   256