Page 255 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 255

Sevcan Deniz | Ab-ı Hayat

            gittikçe ilerleyen kardeşinin yolunu gözlemesi demek oluyordu. Gıda ve ilaçları
            tükenmişti. Kardeşine ilaç aramak için tüm tehlikeyi göze alıp giden babası hala
            dönmemişti, döneceğe de benzemiyordu. Annesi de yoktu artık, belki de şu an
            yürüdüğü yolda vermişti son nefesini. Kardeşi de giderse gövdesinden kırılan
            ağaç ölüsünden ne farkı kalırdı ki? Ağırlaşan göz kapakları bile susuzluktan
            gözlerine yapışıyordu.

               Ne kadar bir süre öylece orada kaldığını bilemeden gözlerini tozların arasında
            açtı. Rüzgar başlamıştı. Çeşmenin borusunu yoklamak için bidonu yere bıraktı.
            Rüzgar bu anı bekliyormuş gibi şiddetini artırınca bidon savrulmaya başladı. Tam
            yakalıyordu ki rüzgar bir kez daha sinirlendi. Parmaklarının arasından kayıp
            giden bidonun peşine düştü. Rüzgar şiddetliydi ama üşümüyordu. Yağlanmış
            saçlarını bile havalandırıyordu. Çeşmenin başındaki uyuklama yorgunluğunu
            almıştı. Koşuyordu peşinden ama soluk mavi rengiyle bir kuş olup uçuyordu
            sanki bidon. Bir aralık durup nefes aldı. Elleri dizlerinde yere doğru kitlendi
            bakışları.
               “Kalk” diye fısıldadı İsmail.

               Doğrulunca bakışlarındaki telaş korkuyla karıştı. Bidon görünmüyordu artık.
            Biraz daha ilerleyince bir yamaca doğru kısa bir süre tırmanmak zorunda kaldı.
            Tepeye iki üç adım kalmıştı ki bir anda o dinçliği azaldı. Derin bir nefes alıp bir
            adım daha attı. Babası geldi gözünün önüne:
               “ - Dışarıdaki diğer insanların hepsi kötü müdür baba?

               - Hayır oğlum. Aslında kimse kötü değildir doğduğunda ya da biz onları
            öyle görmek isteriz. Not vermek gerekirse sıfırdan değil de ondan başlarız bir
            insanı tanırken. Çünkü inanırız.”

               İkinci adımında annesini gördü, yüzündeki mahçup gülümsemesiyle geçmişe
            gitti.
               “ - Anne, sahiden bu tohumlar sevilince çabuk mu büyür?

               -Elbette oğlum. Sevgi su gibidir onlara. Sevgi kıblen olsun kuzum.”
               Annesinin ve babasının verdiği güçle tepeye vardı İsmail. Gördükleri karşısında
            ne yapacağını bilemedi. Nasıl oluyordu? Babasının bahsettiği huzurlu yerlere
            mi gelmişti acaba? Gözleri şaşkınlıktan yerlerinden fırlayıp dokunacaktı sanki
            etrafında gördüklerine. Heyecandan ne yapacağını bilmiyordu. Ne mavi bidon


                                                                                    255
   250   251   252   253   254   255   256