Page 253 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 253
Sevcan Deniz | Ab-ı Hayat
Ab-ı Hayat
S e v can D eni z
Sıcaktan ve yürümekten tabanı eriyip incelen terliğinden taşıyordu ince ayak
parmakları. Toprağın derinlerindeki bir damla suyla bile canlanabilirdi belki
de, kurumaya yüz tutan bir ağacın cılız kökleri gibi. Elindeki rengi solmuş ve
deliğini kapatmak için kullandığı çamurun kurumuşluğuyla boş mavi bidonu
şimdi bir kaya kadar ağır geliyordu ona. İpi koluna bağlı bir uçurtmaydı sanki
güneş, her gittiği yerde tepesinde. Toprağın kuruluğu dudaklarına da yansımıştı,
konuşsa un ufak olacak. Gölgesinde dinleneceği bir ağaç aradı İsmail, zar zor
gözlerini yerdeki yarıklardan kaldırıp. Hafif bir rüzgar esse kırılacak ince dal-
lardan başka bir şey göremedi. Babasının sözlerini hatırladı.
“Bu dünyanın zalimliği eninde sonunda kurutacak tüm nehirleri oğlum.
Ömrüm yetmez de yanında olamazsam gözyaşında sakla umudunu, yeşertir
elbet bir tohumu.”
İsmail dudaklarını ıslatacak gözyaşının bile kalmadığını düşündü. Ne kadar
zamandır yürüdüğünü kestiremedi. Nerede kalmıştı bu çeşme, nasıl hala vara-
mamıştı diye düşünürken ilerde bir karartı gördü. Hızlanmak istiyordu ama
bacaklarına söz geçirecek takatı kalmamıştı. Aynı tempoyla devam etti. Çeşme
sandığı karartının, gövdesinden kırılmış küçükçe bir ağaç ölüsü olduğunu görünce
dizleri üstüne düştü. Dizlerinin üstünde bir süre durarak gökyüzüne baktı, hiç
bulut yoktu. Elini kaşlarına yapıştırıp gözlerini kısarak bulunduğu çorak yeri
çevreleyen dağlara baktı. Bir kavmi suyla helak eden Rab, şimdi de susuzlukla
imtihan ediyordu. Belki de çok uzaklardaki dağlardan birine oturmuştu Nuh’
un gemisi. Kurtulan insanlarla beraber yeniden doğuşu hasretle bekliyordu.
Her seferinde, artık daha fazla dayanamayacağını düşündüğü anda gözlerinin
önüne kardeşi geliyordu. Son bir gayretle ayağa kalktı.
“Dayan” diye fısıldadı İsmail.
253