Page 248 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 248

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            sorulmuş bir soru değildi. Bu soruyu taşa, toprağa, uçan yaprağa sormuştu.
            Severdi cevapsız sorular sormayı çünkü. İspatlanabilir bir gerçekliği vardı yaşa-
            mının ama Nevizade bu eylemi hep sual olarak görmüştü. 'Yaşamak' eylemi
            onun için çok büyüktü. Taşıyamadığını hissederdi bazen. Cevapsız sorularına
            yanıt aramakla meşgulken beyni, sahile ulaştığını fark etti. 'Karanlık geceden'
            sonra uğramamıştı Ankara' ya. Bir saniyeliğine O' nun sesi yankılandı kulak-
            larında. "Bu şehre, bu sokaklara nasıl küsebilir ki insan?" Bunu neden söylediği
            bir muammaydı. İkisi çok fazla konuşurdu yalnızken. Gözleri doldu, çok güzel
            konuşurdu. Yaşanan olaylara göre kitaplardan, şiirlerden bazen de şarkılardan
            alıntılar yapardı. Minik oyunları vardı ikisinin. Sırf bu oyunlar yüzünde Nevi-
            zade bir kitabı defalarca okurdu bazen. Bir kitabın farklı bölümlerinden, farklı
            karakterlerinde alıntılar yapar, saatlerce karakterlerin yazılmayan yaşamlarını
            konuşurlardı. Sebep sonuç ilişkileri ve tesadüflerle dolu bir evren yaratmışlardı.
            Sevinç, hüzün, acı ve sevgi serpiştirmişlerdi. Bu evrenlerde yağmurda titreyen
            kedi de mantosu, purosu ve kırmızı ayakkabıları ile sokaklarda gülen kadın da
            eşit öneme sahipti. Şartlara, yeteneklere bakmaksızın hayata önem veriliyordu
            bu evrenlerde. Bir kez daha hayran kalmıştı yaşadığı ve yaptığı şeylere. "Sahi...
            Ne çok şey kattı bana..." dedi. "Plakta ondan kalma zaten." dedi tatlı bir
            tebessüm eşliğinde. "Hayatım gibi... Bu söylediğimi duysa ne kadar da kızardı..."
            dedi yine kendine. Sonra aya baktı, kıpkırmızı kesildi utançtan. Duyduğunu
            biliyordu. "Eğer ölürsem şimdiden, bil ki doğacağım yeniden. "Rüzgarla alay
            edercesine umursamaz uçan sarı kelebek çarptı o an gözüne. Gülümserken neden
            utandığını düşündü. Yalan değildi. O adamdan önce yaşamak sadece nefes
            almak ve memnuniyet duygusu yaratmak demekti Nevizade için. Hayatını
            mahvetmişti bile bile. Kendini hiç sevmemiş, saymamıştı. Annesi genç yaşta
            evlenmiş, şiddete maruz kalmış bir kadındı. Nevizade daha çok küçükken
            kocasından ayrılmış, kızı ile yaşamaya başlamış, sevgiye inancını kaybetmişti.
            Rahat yaşama arzusuyla durmadan çalışmıştı. Hatalarının bedelini kızına öde-
            tircesine mükemmeliyet beklemişti. Nevizade babasının yüzünü hatırlamasa da
            hayatını mahvedenin hep o olduğuna inanmıştı. Her zaman belirli kurallara
            göre yaşamış, asla eğlenceye vakit ayırmamış, dünyayı tanıyamamıştı. Mutluluk
            kelimesi bir anlam ifade etmiyordu. Nevizade de boş vermeyi seçmişti her şeyi.
            Hissizleştirmişti kendini. Annesinin hedefleri için çalışıp onları başarıyor, başa-
            rısıyla gurur duymadan yeni hedeflere koşmaya başlıyordu. Nevizade' nin
            edebiyat fakültesine gitmesi de çok zor olmuştu bu nedenle. O dönemde anlamıştı



            248
   243   244   245   246   247   248   249   250   251   252   253