Page 244 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 244

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            meyen şarkıları vardı onlar ile ilerledi. Yüzündeki anlamsız gülümseme ile bindi
            geçen ilk minibüse. Bulduğu ilk boş yere oturup bilinmeyene gitmenin keyfini
            çıkardı. Etrafındaki insanları izlemeye başladı. Karşısındaki kadın çekti dikka-
            tini. Yazmaya başladı defterine "Yorucu bir gecenin sabahında..." isim bulamadı
            kadına. Daha fazla incelemeye karar verdi. Sarı saçları, çilli yüzü ve göz altı
            morlukları çarptı gözüne. Hala karar verememişti. "S." demeye karar verdi en
            sonunda. "Sonuçta benim hikayem, benim kurallarım..." Devam etti yazmaya
            "... S, çok sevdiği arkadaşları ile buluşmasını düşünüyordu. "Kıyafetine ve
            makyajına odaklandı bu kez. Tam kadının rujuna bakmaya yeltenmişken göz
            göze geldi kadınla. Yakalanmıştı, utandı ama üzülmedi. Bugün özeldi ya, üzü-
            lemezdi. Kalabalık bir çocuk parkı fark edip indi minibüsten. Boş bir banka
            oturdu. Ne oynayacaklarını tartışan bir çocuk grubu çekti dikkatini. Dikkatli
            baktığında çocuklardan biri çok tanıdık geldi. "Güneşin çarptığı çocuk..."
            Çocuğun güneşle birleşen gözlerini gördüğünde ruhunda hissetti yaşamı. O
            kadar fazla şey geçti ki kafasından... Dünyadaki tüm tilkiler kafasında gibi
            hissetti. Sanki sadece ikisi vardı dünyada. Çocuğun dipsiz bir kuyuyu anımsatan
            gözlerinde kayboldu. Sadece çocuğa bakmak istedi. Çocuğun ona dönüşü ve
            tebessümü iyice sersemletti Nevizade'yi. O tebessüm ile yedi cihan çiçek açtı.
            Çocuk bir anda büyüdü, gelişti. Yere göğe sığmayacak kadar büyüdü. Kafasın-
            daki tilkiler de durmuştu çocuk büyürken. Birini yakalayabildi bu sayede, "Ne
            derdi o? 'Ölüm bir doğum, doğum bir ölümdür. Eğer ölürsem şimdiden, bil ki
            doğacağım yeniden...' " Gözlerini kırptı. Her şey eskisi gibiydi yine. Elinde
            hissettiği ıslaklık ile endişelendi, tozlanmış Tanrısına yalvardı gözyaşı olmaması
            için. Bugün ağlayamazdı... Çocuğa yeniden bakacak cesareti bulamayıp hemen
            eline yöneltmişti bakışlarını. Elinin mavi olduğunu gördüğünde çok rahatlamış,
            minik bir nefes çıkarken dudaklarından "Eski şeyler hep sorun çıkarır zaten."
            demişti. Cesaretini toplayıp çocuğa baktı, oyununa dönmüştü banktaki sarı
            bereli kadını unutup. Kızdı 'sarı' nasıl unutulabilirdi ki? Etrafına biraz daha
            baktı. Neredeyse her şey sarıydı. Kaydıraklar, salıncaklar, çocuk paltoları...
            Şaşırdı, sarıyı sadece onlara özel sanırdı. Salıncaklara çevirdi gözlerini. Sahi
            unutmuş muydu bu salıncakları, onun yüzünü, gülüşünü? Değişken ruh halinin
            etkisiyle kıkırdadı, unutamazdı çok iyi biliyordu bunu. Geçmişine dair her şey
            puslu olsa da o hep netti. Her anları, her anıları netti. Gözlerinin yine dolduğunu
            hissetti. Kafasını başka bir şeye vermeliydi. Ağlayarak geçen kırmızı kabanlı
            kadını gördü. Etrafına baktı. Sadece o görmüştü anlaşılan bu kadını. Açtı def-



            244
   239   240   241   242   243   244   245   246   247   248   249