Page 32 - kayseri_sehitleri
P. 32
Gökçe Öztürk | Cumhuriyet Dönemi Kayseri Şehitleri (1923-2017)
Ülke, var olan devletin hak ve yetkilerini mutlak şekilde kullanabildiği belirli coğrafi sahaya
denir. Eski Türklerde “ülke” ye “ülüş” dendiği ve “yurt” sözünün daha çok “vatan” manasına
geldiği anlaşılmaktadır. Vatan toprakları mukaddestir. Göktürklerde var olan vatan anlayışı,
7
Osmanlı Devleti’nde de yalnız Türk olanlara değil, ırk olarak Türk olmayanların da oturdukları
topraklar üzerine kurulmuş bir devletin temelleridir. Eski Yakut Türklerinde toprağın adı Ana
topraktır. Ondan ayrılmak günümüzde kullanılan adı ile gurbette kalmak, üzüntü verici ve
dayanılması zor bir durumdur. Mezar taşlarından itibaren yurdundan ayrı kalan kişilerin bu
üzüntüsünü dile getirdiklerini görmekteyiz. Günümüz Anadolu’da “Ana, toprak-Ana, vatan”
8
kelimeleri kullanılmaktadır.
Cihan Hâkimiyeti ideali ile hareket eden Türk kağanları mukaddes ve elzem olan dünya
hakanlığında ayrım yapmaksızın kişioğlunu gök çadırlarının altına dâhil etmişlerdir. Türk
Dünya Devleti ideali, Orhun Abideleri’nde şöyle izah edilmiştir; “Yukarıda gök, aşağıda yer
yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış, İnsanoğlunun üzerine ise Türk kağanları, Bumun
ve İstemi kağanlar, kağan olarak oturmuşlardır.” Bu durumun dini inanışın yanı sıra devlet kav-
ramının yansıması olarak görülmesi açısından anlamı oldukça kıymetlidir. Türk hakanlarının
“bütün insanlığın hakanı” olarak seçilmiş olması, Türk töresinde de bütün insanlığı düzene
koyan bir hayat şekli haline gelmiştir. Nitekim “gök çadırımız ve güneş de bayrağımız olsun”
deyişi, devlet anlayışında oluşan bakış açıları hususunda verilebilecek en güzel örneklerden-
dir. Denilebilir ki, hemen hemen her millette görülen bu his ve yaşam tarzını dünyaya Türk
9
milleti kadar yaşatan ve hissettiren bir millet olmamıştır.
Asırlardır var olan bu mefkûrenin zaman zaman sıkıntılı ve zor zamanlarının olması elbette
32 kaçınılmazdır. Ancak Türk Milleti bu zor zamanlarda nizamı ve töresinin gereğini yapmaya
çalışmış ve üstesinden gelmiştir. Türk devlet geleneğinde devamlılık bilinci vardır. Türk hane-
danları değişir, yerine yenisi kurulur, bu kurulan devletin başındakiler ise daha öncekilerin
devamı olarak onları addeder. Tıpkı Göktürklerin kendilerini ataları olan Hunlardan saymaları,
Uygurların da Göktürkleri ataları kabul etmeleri gibidir. Bu silsileyi Selçuklu-Harzemşahlar ile
devam ettirip örnekleri çoğaltabiliriz. Bugün yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini
Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olarak görmesi de asla tesadüf ve anlamsız değildir.
Bütün bu akisler sayesinde, yüzyıllar boyunca gelen bu durum Türk ırkının her daim millet
olarak var olduklarını ve olmaya da devam edeceklerini göstermektedir. Böylece devletleri uzun
ömürlü olmakla birlikte yağız yer delinip, gök yırtılmadıkça töre ve nizamları ebet müddet
devam edecektir. Nitekim ebet müddet var olan devletler, var olan topraklarını bulundukları
bölgelerde ve konumlarda her daim nizamlı ve töreli yaşatmış, kendisine zuhur edebilecek
her türlü tehlike karşısında birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmişlerdir. Bu birlik ve
beraberlik, bir olma, birlikte hareket etme düsturunu oluşturmuştur. Buna mukabil Türk
milletinin “Millet” olma bilinci nesilden nesile aktarılmıştır.
7 Kafesoğlu, s. 226.
8 Ögel, s. 29.
9 Ögel, s. 10.