Page 37 - kayseri_sehitleri
P. 37
Türklerde İslamiyet Öncesi Şehitlik ve Vatan Mefhumu
mesinin arasında hiçbir fark yoktur. Uygur hakanının, Gazneli Mahmut’a göndermiş olduğu
29
mektubunda; “Göklerin sahibi Tanrı, yeryüzü ülkelerinin ve kavimlerinin hâkimiyetini bize
verdi.” sözünü söylemesi gücünü, Tanrı’ya atfetmesi açısından önemlidir. İslamiyet sonrasında
30
ise Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak görülmüştür. Bu konuda örnek olarak, Osmanlı
Sultanı Yavuz Sultan Selim Han’ın İran Şahı İsmail’in savaş meydanından kaçmasına sinirlenip,
“…Peygamber halefi ve yeryüzünün hâkimi olan benimle savaşacak mertebeye mi erişti..?” sözlerini
söylemiştir. Burada peygamber halefi ve yeryüzü hâkimi vurgusunun yapılması cihanşümül
31
hâkimiyeti anlayışı açısından önemlidir.
Eski Türk Devlet geleneğinde hakan en büyük güçtür ve gücünü kut olarak adlandırdığımız
tanrısal güçten almaktadır. Bu kut anlayışı İslamiyet’ten sonra ise Allah’ın takdir veya tecellisi
olmuş Kadir-i Mutlak bir inanca dönüşmüştür.
Elbette bu durum var olan devletin kendisine dayandırdığı ve temellendirdiği en önemli
amaç ve ülküsüdür. Tanrı’dan aldığı bu güç ve kuvvetin sayesinde en büyük görevi vatan ve
milletini iyi şekilde yönetmek ve doyurmaktır. Halkını iyi yönetemeyen ya da kayıplara uğratan
hakanların Tanrı tarafından cezalandırılması dahi söz konusudur. Nitekim bu cezalandırma
genellikle başka bir devletin esareti altına girmektir ki bu durum bağımsızlık ülküsü olan
Türkler için utanç verici bir husustur.
Göktürk Kitabeleri’nde geçen; “Türk Milleti yok olmasın diye, o yeniden millet olsun diye Tanrı,
benim babam İl-teriş Kağan’ı ve annem İl-Bilge Hatun’u, göğün tepesinden tutup yukarı götürmüş,
yani Hakan olarak Türk milletinin üzerine oturmuş.” Böylece Türk Tanrı’sı karar vermiş ve Türk
hakanlarına lütfedip onları mukaddes olarak yeryüzüne kondurmuştur. Nitekim yukarıda
verilen örneklerde görüldüğü üzere ve asıl anlatılmak istenen Türk Milleti devletsiz ve mil- 37
letsiz kaldığı zaman Türk Tanrı’sı ve Türklerin mukaddes yer-suları, birlikte hareket ederek,
ilk önce Türk Milleti yok olmasın diye harekete geçiyorlardı. Demek ki Türk Milleti, her şeyin
yaratıcısı olan Tanrı tarafından gök çadırın yürütücüsü konumunda idi. Buradan anlaşıl-
32
dığına göre, Türk hakanını, tahtın üzerine götüren, yüce bir güç vardı. Ve bu güç karşısında
milletine karşı sorumluluk hisseden kağanlar, milletini giydirmek, doyurmak ve esaretten
kurtarmak için adaletli ve iyi bir kağan olmayı hedeflemişlerdir. Türk kağanları ile beyleri
Türk milletinin aç olduğu zamanlar başkalarında fazla olan at veya hayvan sürülerini alarak
milletini doyurmaktan geri kalmamışlardır. Başka milletlerde olduğu gibi herkes kendi başının
çaresine bakmıyordu. Bu durum Türklerdeki sosyal gelişmenin başka bir örneğidir. Kağanlar
33
milleti ile arasında sınıf ya da ulaşılması zor olan engeller koymamışlardır. Geleneksel olarak
yapılan toy ve kurultayların bu konuda çok elzem bir işlevi vardır. Halkın istek ya da şikâyet-
lerinin yakından dinlendiği bu toplantılar, devleti yönetenler ile yönetilenler arasındaki bağı
güçlendirmiş olmaktaydı.
29 Yılmaz Öztuna, Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler, Babali Kültür Yayıncılığı, 3. Baskı, İstanbul, 2006, s. 30.
30 Mustafa Alkan, Osmanlı Teşkilat Tarihi-El kitabı, (Editör Tufan Gündüz), Ankara, 2012, s. 18.
31 Uzun Hasan-Fatih Mücadelesi Döneminde Doğu’da Venedik Elçileri-Caterino Zeno ve Ambrogio Contarini’nin
Seyahatnameleri, (Çev. Tufan Gündüz), Yeditepe Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2006, s. 64.
32 Ögel, s. 19.
33 Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı, s. 129.