Page 103 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 103
Kayseri’de Ticaret ve Sanayi
“On yedi yıl kadar önce, 1893 yılında, tezgah (dest-gâh) ile halıcılık tekrar başlatılı-
yor”. Aradan on, on iki yıl geçince tezgah sayısı 25 bine çıkıyor. Tabii, halıların ipinde
ve boyasında, bir müddet sonra, hile yapılmaya başlanıldığını da acı bir biçimde itiraf
ediyor, Kalaç. Haliyle, Kayseri halılarının da piyasa değeri düşmeye başlıyor. Yapılan
istatistiklere göre, halıdan 250 bin Osmanlı Lirası kadar bir para giriyormuş Kayseri’ye.
Bu ise, memnuniyet verici bir şeymiş. Evlerde bulunan tezgahlarda dokunan halılar,
günümüzde de olduğu gibi, kadınların ve kızların elinden çıkıyormuş. Bugün ise,
Kayseri’de el dokuması halıcılık, eski önemini kaybetti. Ayrıca; köylerde/kırsalda halı
dokuyan kız/kadın da kalmadı.
“…1913/1915 sanayi tahririni yürütenlerin tahminine göre halı imalatının kıymeti
110 milyon kuruşu bulmaktadır. 1914 harbine takaddüm eden yıllarda”, Kayseri, Bünyan
için 3.300 tezgâh ve 8.500 işçiden söz ediliyor. İmal edilen halı 160 bin m2 olup parasal
değeri 16,8 milyon kuruş olarak veriliyor. (Eldem, Vedat. 1994).
Kalaç, çalışmasında, ikinci derecede öneme haiz ürünleri de saymış. Bunları da
vermek istiyorum. Zira aksi durumda, günümüzde gelinen noktayı anlayabilmekte
zorlanırız. Bunlar; kitre (zamk), cehri, çekirdek içi, yonca tohumu, salep, afyon, haşhaş
tohumu ve çöğen kökü olup tamamı 634.400 okkaymış. Parasal değeri de 49.490 Osmanlı
Lirasıymış. Bunların içerisinde en önemlisi kitre (zamk) imiş, sermayesizmiş. Dağlarda,
Allah vergisi bir biçimde bulunan “keven”den elde edilirmiş.
İkinci grup içerisinde bulunan bir diğer önemli madde de, boya imalinde, özellikle
halı ipi boyamada kullanılan “cehri” imiş. Avrupa’da boya, sentetik olarak imal edilmeye
başlayınca, “cehri”nin de değeri düşmeye başlamış. Çekirdek içi ve yonca tohumu ihraç
edilirmiş. Salep, afyon, haşhaş tohumu, çöğen kökü ise köylerde az çok yetiştirilirmiş.
Yine o yıllarda Kayseri’nin ticaretinde, Avrupa’dan daha ziyade “Memâlik-i Osma-
niye”’nin pazarlarına hitap eden, özellikle İstanbul’a gönderilen yağlardan iç yağ, sade
yağ ve bezirden söz etmek mümkünmüş. Bunlar, Kayseri’de üretildiği gibi bir kısmı
da civarından elde edilmekte olup toplamı 84 bin Osmanlı okkası ve değeri de 4.740
Osmanlı lirası tutarındaymış. Bu gibi yağlar ihraç edilememekte, haliyle bir kısmı da
Kayseri’de tüketilmekteymiş.
Kalaç çalışmasında, 1911 yılında yapılan hububat ihracatına da yer vermiş. 4.210.000
Osmanlı okkası hububat ihraç edilmiş karşılığında 43.100 Osmanlı Lirası gelir elde
edilmiş. Bunlar da kalem olarak; buğday, çavdar ve arpa, fasulye ve zeğrekmiş. Tabii,
hububatın ihracı, iklim şartlarına bağlıymış. İyi bir mevsim geçirildiğinde ihraç mümkün
olabiliyormuş. İhraç edilen hububat, develerle Mersin Limanı’na gider oradan sevk
edilirmiş. İhraç malları içinde zeğrek, pek bilinmezmiş, bezir yağı elde edilirmiş. Fasul-
103