Page 95 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 95

Şule Keleşoğlu | Âdem’in Çocukları
                                       Âdem’in Çocukları


                                         Ş ule K ele ş o ğl u







               Yıldızlı bir yaz gecesiydi. Azez’in ışıkları sönmüş, sokak köpekleri bile bir
            yerlerde sızmıştı. Ağustos böceklerinin ninnileri sallarken pirinç beşikleri, bir
            anne başladı masalına evvel zaman içinde:
               “ Uzak ülkelerin birinde, kayıp bir zamanda, kudretli bir şah yaşarmış. Şahın
            dünyalar güzeli bir kızı varmış. Ne zaman sırça sarayın ışıkları sönüp şahın
            biricik kızı uykuya dalsa aynı kâbusla uyanırmış. Karanlığın askerleri, gölge
            yeleli atlarla sırça sarayın etrafını saracak ve güzel prenses “Gece”yi yutacak-
            mış. “Korkmamış mı?” dedi Leyla, masalın aynı yerinde. Derin bir nefes aldı.
            Kocaman açılan iki zeytin tanesine bakarak, “Korkmuş.” dedi Fatıma. “Ama
            şah kızına onu bütün karanlık güçlerden koruyan sihirli bir taş vermiş. Gece, ne
            zaman bu taşı tutup gözlerini sımsıkı kapatsa bütün kötülükler bir ışık sağana-
            ğında boğulurmuş.” Aynı masalı her defasında dinmeyen bir heyecanla dinleyen
            kızını fındık burnundan öptü. Eline avuç büyüklüğünde bir taş sıkıştırdı. “Bu
            da bizim sihirli taşımız. Bir gün yanında olamazsam tıpkı Gece’yi koruduğu
            gibi seni de koruyacak.”

               Küçük kızını uykunun yumuşak kollarına teslim etti. Gözlerini ufukta oyna-
            şan ışık kümesine dikti. Orada da çağlayan bir hayat vardı. Aynı toprağı ikiye
            bölen dikenli tellerin ardında… Başka başka insanlar, aynı göğü, aynı güneşi
            deviriyorlardı. Ve ölüm, bütün sınırları kaldırıp aynı ırmakta boğuyordu yer-
            yüzünün çocuklarını. Kızdı. İçi hınçla doldu. “İlk kan!” dedi iç sesi. İlk kardeş
            kanı döküldüğünden beridir doymak bilmedi insanoğlu kardeşlerini çiğneyip
            tükürmeye.

               Ertesi gün dışarıdan gelen seslerle uyandı. Her gün birer birer boşalan evlerle
            omuz omuza bakakalıyordu gidenlerin ardından. Çevre köylere kadar uzanmıştı
            savaş. Her gün ya bir patlama sesiyle ya da kulaktan kulağa dolaşan ölüm ve
            zulüm haberleriyle irkiliyordu. Bugün de yan komşusu katılmıştı göç edenler
            kervanına. Sıkıca sarıldılar, gözlerine değil ta içlerine baktılar birbirlerinin. Yaşlı


                                                                                    95
   90   91   92   93   94   95   96   97   98   99   100