Page 189 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 189

Şiirli Kabadayı


                                         Emine Yılma z







               Kalbimde izdiham var abiler. İçimde mahzenler, zincirler var. Yollar, ışıklar, çık-
            mazlar var. Terlikleri yırtılmış şalvarlı çocuklar var. Tepemde ilham kargaları abiler,
            gökyüzümün yırttığı uçurtmalarım var. Rüyamın ufkunda bile görmediğim bazı
            körlüklerim var. Elini göğsünün üstüne koydu: – Bakın abiler bakın, tam burada, işte
            tam burada, ben fakirin mezarlığı var. Bu sözler, etrafına tünemiş meraklı kalabalığı
            güldürmüştü. Neye güldüğünü bilmeden gülen bu insanlar, kalabalık sıfatını zerresine
            kadar hak ediyordu. Evet, kalabalığın gülüşleri işte hep böyle dengesizdi. Ağlayışları
            göstermelik, fikirleri sloganik. Belki de adam, bütün bunlara karşı, şehadet parmağını
            dudağına götürdü: – Şşşş sessiz olun abiler… Beşiğinin demirleri buz tutmuş bir bebek
            uyuyor şah damarımda. Öz beynimden ninniler fışkırıyor. Annesi öldükten sonra,
            annesinin sesini unutmuş bir çocuğum ben. Beşiğim buz tutmuş ben doğunca. Uyu-
            yamıyorum abiler, uyuyamıyorum. Ruhumun şah damarına sığınıyorum. Dünya
            böylesine dönerken, cebimde ellerim, omzumu sokağa yaslamıştım. Ahalinin içinde
            değildim, bir başıma izliyordum olanları. Birden, ani bir hareketle yanıma gelip göz-
            lerime dikildi. Üç kişilik bir asansöre dört kişi binmiş gibiydik. Sordu: – Sen hiç
            annenin sesini unuttun mu? İlk duyduğumda kayıtsız kaldığım bu soru sonraları
            kalbimi vakumladı. Cevabını o an bilemediğim için bakışlarımı kaçırdım. Tespihine
            baktığımı hissedince, elini havaya kaldırdı. Gözleri hâlâ gözlerimdeydi: – Bak bacı!
            Bu tespihe Ferhat gibi dağları, yeri gelince karanfilleri, yolum düşünce mağaraları,
            bazen de örümcek ağlarını dizdim. Ruhum kasvetlendikçe, susadığım zaman çölleri,
            altın zerrecikleri ararken kumları, merhamet dilenirken kumruları, rahmet bulunca
            kumruların kanatlarını çekerim. Ne zaman özlesem annemin sesini, acıların, ağıtla-
            rın, türkülerin sesini dinliyorum. Gerisin geri sırtımı direğe dayadım. Korktuğumu
            anlayınca gözlerini arkamdaki yıkık duvara odakladı. Duvarın çatlaklarında paslan-
            mış olan ihtiyar bir beton çivisini muhatap kabul edip konuşmaya başladı. İki adım
            sağımda duruyordu. Çiviye bakarak: – Beni sevdiğini unuttun mu? dedi ve sustu. Bir
            süre başını omzuna düşürüp sayıkladı. Anlayamadım. Cevaptan ümidini kesince elini
            cebine daldırdı. İki uzun parmağını cebinden sarkıtarak, karşısındaki kaskatı sus-
            kunluğa karşı aynı soruyu bir daha sordu: – Kalbime ne yaptın? Önce bir gösteriye
            denk geldim sanmıştım. Bir sokak tiyatrosu izliyor gibiydim. Ortadaki adamın da bu



                                                                                    189
   184   185   186   187   188   189   190   191   192   193   194