Page 14 - İbrahim Tennuri
P. 14

Dr. Mustafa Fidan
            olduğundan ona gitmeye karar verir. Merkebine binerek o vakit Beypazarı’nda irşat
            göreviyle meşgul olan Akşemseddin’e gitmek üzere yola çıkar. Beypazarı’na gittiği
            zaman da Akşemseddinin Göynük’e gittiğini öğrenir. Şeyh gelinceye kadar bekler.
               Şeyh Efendi hem tıpta hem de tasavvufta şöhret kazanmış olduğundan gelir gelmez
            halk etrafına üşüşüp bedenle ilgili hastalıklarından şikayetle ilaçları sormaya başlarlar.
            Her birisi hastalığı ile ilgili ilaçlarını aldıktan sonra dağılır. Halkın arasına karışarak
            şeyhin elini öpen İbrahim huzurunda oturmaya devam eder. Bundan sonrasını kendisi
            şöyle anlatıyor. Şeyh:

               “—Tuhaf şey!.. Her gelen beden hastalıklarından şikayet eder, içlerinden bir tanesi
            “gönlüm hasta deyip aşk derdinin devasını isteyen yok” diyerek bana doğru baktı.

               —Senin hastalığın nedir, diye sordu. Ben de:
               —Kayseride müderris idim. Gönlümde bir dert peydâ oldu. Onun için derman
            almağa geldim, dedim.
               Şeyh:
               —Ehlen ve sehlen! Hoş geldin, safa geldin. Bize ne armağan getirdin dedi. Ben
            dünyevi armağan sanıp elimin boşluğundan çok utandım.
               Keşif yoluyla bunu anlayan şeyh:

               —Ey derviş biz sizden dünya armağanı istemeyiz. Sizin bize armağanınız sadık
            rüya ve diğer hallerdir dedi. Ben de:

               —Sultânım; gönlü gözü kara bir kimseyim. Hiçbir şeyim de yoktur cevabını verince,
               —Öyle ise sen biraz kal. Emrini vererek halvet emretti.
               —Halvette ilk gecede hayırlı ve feyizli dört yüz rüya gördüm. Sabah namazında sala
            verildiği zaman divit kalem alıp gördüğüm rüyaları bir bir yazdım. Hemen hepsinin
            ayrıntılarını hatırımda buldum. Halbuki bende öyle bir unutkanlık vardı ki namaza
            dursam okuyacağım ayet aklıma gelmezdi. Anladım ki bu ezber ve huzur tamamen
            şeyhin bereketidir.
               Bundan sonra halvete yani gece ve gündüzlerimi ibadet ve günahlarıma nedametle
            geçirmeye devam ettim.
               Şu zatlar da halvette idi. Şeyh Hamza-i Şâmi, Abdurrahim-i Mısri ve Şeyh Mus-
            luhuddin b. Attâr. Bunların hepsi de riyazet emri almışlardı. Onlara nice riyazâttan
            sonra hilafet verildi. Ancak bana her gün kuşluk vakti bir çanak bulamaç, bir ekmek
            ve bir testi su verilirdi. Ben o bulamacı tamamen yerdim ve suyu da içerdim.



            14
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19