Page 32 - kayseri_turkuleri
P. 32

KAYSERİ TÜRKÜLERİ VE OYUN HAVALARI


               lıkla ifade edebiliriz. Kayseri’deki icra merkezlerinin şekillenmesinde ise hem “klâsik tarz kültür gelene-
               ği”nin hem de “âşık tarzı kültür geleneği”nin doğrudan tesiri vardır.  Yani merkezde ve merkeze yakın
                                                                           8
               yerlerde klâsik kültür ile klâsik kültüre oldukça yakın bir halk şiiri geleneği ağırlığını hissetirirken, kırsal
               kesimlerde ise daha ziyade âşık tarzı ile tekke tarzı şiir geleneğinin ağırlığı söz konusudur. Dolayısıyla
               Kayseri’de türkünün icra bağlamı olarak da her iki kültür geleneğinin temeli teşkil ettiğini öncelikle ifade
               etmemiz gerekmektedir. Tabii bu yapılanışın Osmanlıdaki “İstanbul” merkezli edebî ve kültürel yapılan-
               maya paralel bir gelişme sergilediğini de belirtmemiz elzemdir.
                  Bu itibarla geçmişten günümüze kadar bakıldığında Kayseri şehir merkezinde öncelikle en önemli
               icra ortamının özel mülkiyete ait ağa ve bey konakları olduğu görülmektedir. Örneğin Fahri Bilge’ye ait
               bir defterde 1897’de Kayseri mutasarrıflığına getirilen Mehmed Nâzım Paşa’nın konağının Kayseri’deki
               şairlerin kendilerini sergiledikleri önemli bir icra zemini olduğu aktarılmaktadır (FB 426: 20; oradan
               Çapraz 2014: 139-141). Yine Fahri Bilge defterinde yer alan bir başka anlatıda da Vahit Bey’in evinde
               Kayserili şairlerden Ahmet Remzi Dede, Âşık Rûzî ve Âşık Hüznî’nin birlikte çalıp söyledikleri bilgisi
               yer almaktadır (FB 426: 311; oradan Çapraz 2014: 308). 1903-1906 yılları arasında memuriyeti sebebiyle
               Kayseriye atanan Nevşehirli Mimar Numan Kıyat da eserinde Çivicizâde Gâlib Efendi hakkında bazı
               bilgiler aktarırken bu ortamın bir benzerini şu şekilde tasvir etmektedir:
                  “Bir gün uzak memleketteki ehibbadan bir zâtın tavsiyesiyle musikiye aşina ve zâtı bir hayli mehasin
               [=güzelliklere] ve mezayayı [meziyetlere] haiz genç bir misafir fakirhaneyi teşrif ve tenvir etmiş idi. Gâlib
               Efendi de bendehaneyi teşrif etmişlerdi. Musahabe esnasında tarafımdan terennüm edilen bazı gazel ve
               şarkılardan sonra muhterem misafirimiz de vuku bulan ricalar üzerine o pek latif ve ruhnüvaz [=ruhu
               okşayan] sesi ile bir müstezat teganni ederek [=makamla okuyarak] hazin ve müessir nağmeler ile bizi
               gaşyetmişti [=kendimizden geçirmişti]. İşte hayatın bu cilve-i tesadüfü Gâlib’e ömrünün son dakikasına
               kadar mevzu olan bir aşk menbaı yarattı. Gâlib o günden sonra şiir için lâzım olan bütün ilham ve ha-
               yallerini bu tesadüfün yarattığı hüsn-i timsalden aldı. O gün fakirhanede devam eden ve sabah-ı haşre
               [=haşir sabahına] kadar latif hatırasını unutmak imkânı olmayan o bezm-i rengînde [=güzel mecliste]
               Gâlib Efendi merhum tarafından o gece söylenilmiş ve kıymettar misafirimize ithaf edilmiş olan müste-
               zadı buraya aynen alıyorum.” (Kıyat 1934: 6).
                  Dolayısıyla gerek şairler gerekse dinleyiciler açısından ağa veya bey konaklarının Kayseri’de önemli bir
               icra merkezi olduğunu öncelikle ifade etmemiz gerekmektedir. Aslında bu konakların icra merkezlerinin
               kurumsallaşmaya başladığı Halkevleri’nin kuruluşuna kadar işlevselliğini canlı bir şekilde sürdürdüğü,
               hatta Halkevleri’nin kapatılmasından günümüze kadar da bu işlevselliğini koruduğu gözlenmektedir.
               Zira Mehmet Kınık bizzat bu icralarda bulunmuş biri olarak “geçmişten beri devam eden, evlerde çok
               samimi bir ortamda sürdürülen gelenekselleşmiş müzikli ev oturmalarının” hâlâ devam ettiğini eserle-
               rinde bize bildirmektedir (Kınık 2011: 49). Zira “bu oturmalarda Kayseri halk müziğinin kaynağı niteli-
               ğindeki kişilerin her biri farklı türdeki Türk müziği çalgılarıyla Kayseri müziğini icra etmişlerdir.” (Kınık
               2011: 49). Dolayısıyla tabii türküye de bağlı icra edilen “Kayseri halk müziğinin varlık nedenlerinden de
               sayılan” bu oturmaların gelenek açısından önemi yadsınamaz. Ayrıca Kınık, fasıl düzeni içerisinde bir
               “oturma geleneği”ne dönüşen bu toplantıların “kültürel oturmalar, ticari oturmalar, akran oturmaları,
               meslek gruplarının oturmaları, yeme içme üzerine kurulu oturmalar, karma oturmalar, müzikli otur-
               malar, mahalle oturmaları, apartman oturmaları” şeklinde oldukça zengin bir çeşitlilik sergilediğini de
               tespit etmiştir (Kınık 2011: 58-60). Kısacası “2000’li yılların başına kadar” canlı bir şekilde icra edilen
               bu oturmalar, “Kayseri halk müziğinin oluşum sürecinde, müziğin icra şekli, türkülerin üslup, tavır ve
               makamsal yönden işlenişinde etkili olmuş, özellikle merkeze ait türkülerde Türk klâsik müziği izlerinin
               belirgin bir şekilde görülmesine sebep olmuştur.” (Kınık 2011: 60).
                  Kaynaklarda aktarıldığı kadarıyla merkezde ve merkeze yakın çevrelerde kahvehane (AŞE XXII: 6),
               dükkân, bağ ve bahçe (FB 426: 102; oradan Çapraz 2014: 160) gibi kısmen halkın geneline açık alanların
               da bir icra zemini olduğu görülmektedir. Fakat bu husustaki rivayetlerin azlığı bize açık alanların ağa ve
               8)  Kayseri’de klâsik tarz kültür geleneğinin mahiyeti ve şekillendirici tesiri hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Köksal 1998; âşık
               tarzı kültür geleneği için ise bk. Çapraz 2014, Çapraz 2015.
               32
   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37