Page 33 - Kültepe Kaniş
P. 33

Giriş | Kültepe’de Yapılan Kazılar ve Sonuçları
            zarar verdikleri Höyük, bilimsel kazı teknik ve metotlarından uzak bu çalışmaların
            her birinde biraz daha tahrip edilmiştir. Bu üç teşebbüste tablet bulunamamıştır. Dör-
            düncü kazı 1925’de Hitit çivi yazısını çözmüş olan B. Hrozny tarafından yapılmıştır. O
            da aylarca süren kazıda, mimarî kalıntıları da tahrip ederek tablet aramış fakat başarılı
            olamamıştır. Kazıya son vermek üzereyken, yöreden birinin ihbarı sonucunda, aradığı
            tabletlerin Tepe’de değil de Tepe’nin hemen eteklerindeki tarlalarda olduğunu öğrene-
            rek, işaret edilen tarlada kazıya girişmiş ve kısa zamanda bin kadar tablet bulmuştur.
            Böylece, tabletlerde “Kaniş kārum’u” olarak geçen Asurlu tüccarların oturdukları Aşağı
            şehir keşfedilmiştir.

               Uzun bir aradan sonra Kültepe’de bilimsel anlamda ilk kazılara 1948 yılında Prof. Dr.
            Tahsin Özgüç başkanlığında bir heyet tarafından başlanmıştır. T. Özgüç’ün 2005 yılına
            kadar aralıksız olarak sürdürdüğü kazı başkanlığını, onun vefatından sonra öğrencileri
            üstlenmiştir.
               T. Özgüç Tepe’de Roma, Helenistik, Geç Hitit, Asur Ticaret Kolonileri ve Erken Tunç
            devirlerine ait 18 yapı katı tespit etmiştir. 16
               Kaniş Geç Hitit devrinde, Kayseri ve çevresinde geniş bir bölgeye hâkim olan Tabal
            krallığına bağlı küçük krallıklardan birisinin merkeziydi. Asur kralı III. Salmanassar
            M.Ö. 837’de Anadolu’ya yaptığı bir seferde 24 Tabal kralından haraç aldığını söylemek-
            tedir.  Anlaşıldığına göre Tabal şehir beyliklerinden oluşmuş bir konfederasyondu.
                 17
            Kayseri ve çevresinde bu devirden kalmış hiyeroglifle  yazılmış çok sayıda kitabe
                                                             18
            bulunmaktadır  (Res. 2).
                          19


            16  T. Özgüç 2005, s. 12.
            17  D.D. Luckenbill 1926, 579.
            18  Eski Yunanca’da “kutsal yazı” anlamındaki hiyeroglif Mısır’da keşfedilmiştir. Eski ve Orta Hitit devirlerinde
               resim ve hece yazısı olarak karşımıza çıkan hiyeroglif yazısı ise Eski Anadolu’da keşfedilmiştir. Bu
               devirlerde hiyeroglif yazısı daha çok mühürler üzerinde şahıs, meslek ve tanrı adlarının yazılışlarında
               görülmektedir. Anadolu hiyeroglif yazısı fonetik ve ideogramlar olarak 400 kadar işaretten oluşmuştur
               (S. Alp 2000, s. 6 v. d.). M.Ö. 15. yüzyıl ortalarından itibaren, Hitit İmparatorluk devrinde steller,
               kaya ve taş anıtlar üzerinde de hiyeroglif yazısı kullanılmıştır. Bunlardaki metinlerin dilinin, Hititçe
               gibi Hint- Avrupa dil ailesinden olan Luwice olduğu anlaşılmıştır. Luwice Çukurova’nın batısından
               itibaren Batı Anadolu’ya yerleştirilen Arzawa ülkesinde ve M.Ö. 2. binin ikinci yarısından sonra Orta
               Anadolu’da konuşulmuştur. Hitit devleti yıkıldıktan sonra Güneydoğu Anadolu’da ve Kuzey Suriye’de
               kurulmuş Geç Hitit şehir devletleri zamanında Hitit çivi yazısının yerini tamamen hiyeroglif yazısı
               almıştır. Mevcut hiyeroglifle yazılmış kitabelerin çok büyük bir kısmı bu devre aittir. Hiyerogliflerin
               çözümünde 1945’de Kadirli-Karatepe’de keşfedilen iki dilde, Hiyeroglif Luwice’si ve Fenikece yazılmış
               kitabelerin büyük rolü olmuştur.
            19  Bu kitabelerin çoğu J. D. Hawkins 2000, s. 425 v. d.da işlenmiştir.

                                                                                    33
   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38