Page 19 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 19

Tayfun Çelik | Yâ Memât*

            başlanmış. Fakat bu hırsızlık olayı şehirdeki diğer yağma vak’alarına hiç ben-
            zemiyordu. Bunlar, her kimse, dükkânından ya da evinden tek bir çöp dahi
            almıyor, ne var ki bütün her şeyi birbirine katıp, çekip koyup gidiyorlardı. Hattâ
            zaman zaman evdeki taş döşemelerin bile kırıldığı, yüklüklerin bile yıkıldığı
            oluyordu. Ortalığı toplamak ise günler haftalar alıyordu. Hattâ rivâyet odur ki
            Remzi Efendi, hırsızların geleceği günleri az buçuk tahmin eder, evi derleyip
            toparlaması için Hunat Mahallesinden yevmiye usûlü hamallar bile tutardı. Bu
            durum birkaç kez daha tekrarlanınca Remzi Efendi bu işten iyice muzdarip,
            şehrin ileri gelen Ermeni ve Rum esnaflarının yanına çöküverdi. Bu görmüş
            geçirmiş adamların Remzi Efendi’nin anlattıklarından yola çıkarak söyledikle-
            rine göre, hırsızların amacı onun ne malı ne de parasını çalmaktı. Görünüşe
            göre aradıkları çok değerli bir şeydi. Evine ve dükkânına arsızların dadanma-
            larının hikmetini, malından mülkünden çok, Sultan Murâd’ın kendisine bağış-
            ladığı Memât adlı cenk kılıcının olduğunu, Remzi Efendi’ye alıştıra alıştıra
            söylediler. Bu yatağan, halk arasında öyle bir ünlenmiş ki ona sahip olanın
            maddeten ve manen iki cihanda da aslâ dize gelmeyeceğine şehirdeki herkes
            hemfikirmiş. Hattâ ve hattâ şehirde kuşgönü bastırmaları en ince bu yatağan
            kesermiş ki lezzetinden, yiyenlerin gözlerinden sicim gibi yaşlar süzülürmüş.
            Hattâ ve hattâ üç gün üç gece bu lezzetin etkisinden kurtulamazlar, serhoş serhoş
            bütün şehri mecnun misâli adımlarlarmış. İşte, milletin ağzı torba değil ki büze-
            sin. Neyse, Remzi Efendi durumu anlamıştı. Kılıcı, padişah hazretlerine geri
            verdiğini ve bunu da cümle âleme ilan ettiğini kodamanlara hatırlattı. Ne var
            ki törede kültürde padişah hediyesini geri çevirmek gibi bir şey olmadığından
            kimsenin bu söylediklerine itibar etmediğini Remzi Efendi geç de olsa anlamıştı.
            Ardından, ne yapılmasını gerektiğini yine başına bu çorabı ören aynı kişilere
            umarsızca sordu. Olurunu anlattılar hemen. Rivâyete göre, onu şehrin önde
            gelen kalem ağalarından Koko Can lakaplı Kirkor Ziya Efendiye yolladılar.
            Kirkor Ziya adındaki bu Ermeni, eski bir saray kâtibiymiş. Bir ara veziri azamın
            çok yakınında dahi bulunmuşmuş. Hattâ bir rivâyete göre gözleri iyi seçeme-
            yince, bir rivâyete göre de güvenilmez bir adam olduğunun anlaşılması üzere
            saraydan kovulmuş. İşte Remzi Efendi Kirkor Ziya ile kafa kafaya verip bu
            işten kurtulmanın yolunu aramaya başladılar. Kirkor Ziya, ona – tabiî ki yüklü
            bir miktar para karşılığı- Sultanın ağzından sahte bir ferman yazmayı teklif etti.
            Sancak beyine hitaben gönderilen bu fermanda kulunu rahat bıraksınlar diye
            tüm şehir halkına her şeyi açık açık anlatacaktı. Remzi Efendi de bu fermanın



                                                                                    19
   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24