Page 24 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 24

kalmadığını, bu yüzden fazla miktarda para bulamayacağını söyledi. Ama isterse
            Hacı Kâsım Mahallesindeki Ermeni tefecilerden yüksek faizli borç alabileceğini
            ekledi. Ardından bunu da elbirliği ile de çalışıp ödemeyi teklif etti. Kâsım,
            babasının anlattıkları hiç önemli değilmiş gibi eliyle hepsini geçiştirdi. Gözlerini
            babasına dikerek “Yâ Memât” dedi. Abdülkerim Usta, kendisine keskin gözlerle
            bakan oğluna ocağın içindeki kor ateşe bakar gibi gözlerini kısarak baktı. Kâsım,
            “Baba, Sultan Murâd’ın o meşhur yatağanı sendeymiş, gel ver onu bana!” dedi.
            Abdülkerim Usta, duydukları karşısında önce şaşırdı. Ardından gülmeye başladı.
            “Ah benim kuş akıllı oğlum, kıt akıllı oğlum, meziyetsiz oğlum, bilmez misin
            ki tevatürden başka bir şey değildir o. Deden kılıcı uğursuzluk getirir diye sahi-
            bine geri vermiştir. Bunu sağır sultan bile duymuştur. Dedenin başına gelenler
            hep o kılıcın uğursuzluğundan olmuştur. Ona dokunan yanar, elleri kurur,
            dünyası kara boyanır da âmâlar gibi sessiz sözsüz gezerler. Hiç bilmez misin?”
            Kâsım, duyduklarına şaşırmamış vaziyette ocaktan çekici çekip aldı. Babası ilk
            defa oğlunun dükkândaki aletlere korkmadan dokunabilmesini şaşkınlıkla
            seyrediyordu. “O hâlde bana bir Memât yap, göster ustalığını, onu öyle yap ki
            cümle âlem onu Memât bilsin.” Oğlunun gözlerindeki kanat çırpınışlarını gören
            babası hiç düşünmeden bütün maharetiyle ocağa kapandı. Var gücü ile ateşi
            körüklemeye başladı. Elinin pasını çözdükten sonra, en kısa zamanda çeliğin
            en hasını kullanmış, kılıcın en hafifini ama en keskinini yapmıştı. Üstelik baba-
            sının anlattıklarından duyduğu kadarıyla bir yanına “Yâ Memât” diğer yanına
            “Yâ Kahhâr, Yâ Murâd” ı da hat etmeyi unutmadı. Kulaklıyı, alengirli motiflerle
            bir güzel bezemişti. Gümüş sicimle işlemeli güzel bir de kın yaptı. Ardından
            kendi el yazması ile bu kılıcın Babası Bıçakçızâde Remzi Efendiye, sultanımız
            Murâd Han tarafından filanca tarihte bağışlandığını gösteren bir kılavuz kat-
            layıp ekledi. Ahşap bir sandukanın içinde ışıldayan kılıcı oğluna göstererek:
            “İşte” dedi “Gerçeği gibi oldu.” Torbasına biraz para, biraz bastırma ve biraz
            çemen koyup hep beraber Kâsım’ı Saruhan sancağına uğurladılar. Abdülkerim
            Usta, oğlunun, tozu dumana katan atının arkasından bakarken oğlunu alıp
            karşılığında torununu veren kadere ince bir ah göndermişti bile. Haftalar aylar
            geçtikçe dede torun daha bir içli dışlı olmuşlardı. Abdülkerim Usta, henüz beş
            yaşını yeni bitiren torununu dükkâna getirir, bütün aletlerin adını el kadar
            bebeye saydırırdı. Torunu malzemelerin adını saydıkça da keyifle onu dinlerdi.
            Hattâ ona kendi eline uygun küçük bir de çekiç yapıp soğuk demiri düzenli
            aralıklarla dövmesini bile göstermişti. Çocuk, babasının aksine demir işinde



            24
   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28   29