Page 21 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 21

Tayfun Çelik | Yâ Memât*

            vaziyetteki iki kader ortağını gören çarşının diğer esnaflarının da teyit ettiği
            söylenir. Böylelikle Remzi Efendi’den artan bütün şan, şöhret, azıcık para, türlü
            türlü rivâyet ya da her ne varsa, işte o gün çarşı girişinde babası Abdülkerim
            Usta’nın kuzunda, dedesinin sallanan cesedine ıslak gözlerle bakan Bıçakçızâ-
            delerin en küçük erkeği olan Kâsım’a kalmıştı.



                             Molla Kâsım’ın şiir dolu heybesinden çıkmadır.
               Kâsım, dedesi ve babası gibi demircilik işine pek meyletmemişti. Kılıç ve
            bıçakları eline almaktan imtina ederdi. Bu zarif ruhlu çocuk için bütün bu keskin
            âletler onun ruhunda vahşetten başka bir şey çağrıştırmazdı. Hattâ dükkân
            komşuları Kuşçubaşı Şâir Necmi Efendi’den nakledilen bir rivâyete göre, bu
            çocuk, henüz bebeklik çağında dükkânlarının önündeki bir kurban kesimi
            sırasında çığlığı basmış, iki elini yüzüne kapatarak uzun süre ağlamıştı. Bıçak-
            çızâdeleri derinden yaralayan bu olay karşısında çocuk apar topal kucaklanmış,
            hacılara hocalara götürülmüş, okunup üflenmiş, yunup arındırılmıştı. Ne var
            ki, Bıçakçızâdelere yaraşır tabiatlı bir çocuk olarak dükkâna geri dönmemişti.
            Babası Abdülkerim Usta, oğluna bu kadar yüklenmeye tahammül edemeyip
            onu kendi hâline bıraktığı vakit Kâsım için yeni bir hayat başlamış oldu. Kâsım,
            evlerinin tavan arasında çeşit çeşit güvercinler besler ve beslediği bu güvercinlere
            Kuşçubaşı Şâir Necmi Efendi’den öğrendiği şiirleri okumaya bayılırdı. Postacı-
            lara kendi elleri ile yedirir, taklacıların taklalarına el çırparak eşlik eder, dalgıç-
            ların ve Arapların kanat çırpışlarına hayranlıkla seyrederdi. Oğlunun kuş akıllı
            olacağını düşünen ve yüzyıllardır süre gelen bıçakçılık geleneğinin gözlerinin
            önünde sönüp gitmesini hazmedemeyen Abdülkerim Usta, palasını çekip kuş-
            ların narin boğazlarına dayadığı vakit, kendisini izleyen oğlu Kâsım’ın eli ayağı
            boşalmış hâlde damdan düşmek üzereykenki hâlini gördü. Zor gücün yaptığı
            bir hamle ile oğlunun narin bedenini kucaklamış, biricik oğlunu anasına tem-
            bihleyerek çarşının yolunu tutmuştu. Bir hışımla Kuşçubaşı Necmi’nin dükkâ-
            nına dalmış, tezgâhın arkasında duran adamı bir kuş gibi çekerek altına almış
            ve havada uçuşan tozları doğrayan keskinlikteki palasını şair ruhlu adamın
            boğazına dayamıştı. Yanlışlıkla yutkunsa kellesinin bedeninden ayrılacağını adı
            gibi bilen adam neler olup bittiğinden habersizmiş gibi öylece bakakaldı. Oğlu
            Kâsım’ın bu hâlde olmasında Necmi’nin payı büyüktü elbet, ama adam göz-
            yaşları içinde yemin billâh ediyor, oğluna ne kuşçuluk sanatını ne de şiir öğret-


                                                                                    21
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26