Page 26 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 26
şiirden başka bir şey sayıklamayınca kendisinde korkulacak bir şey olmadığı
anlaşıldı. Kâsım, kendisine geldikten sonra da burada ne aradığını anlatmaya
koyuldu. Derken haberi alan şehzâde, onu huzuruna buyur etti. Bu inatçı adamın
kuşlara olan sevdası, sancakbeyinin dikkatini çekmişti. Lalalarının uyarılarına
rağmen şehzâde, günlerce Kâsım ile oturup kalktı. Sabahlara kadar hasbıhâl
ettiler. Ondan güzel kuş hikâyeleri ve güzel şiirler dinledi. Bütün bu olanlara
güvenen Kâsım, sonunda dayanamamış hünkârî güvercinlerini en azından gör-
meyi dilemişti. Şehzâde ne yazık ki artık nesli tükenen bu kuşların son bir çif-
tinin de Dersaâdet’e gönderildiğini, ama isterse saraydaki başka çeşit güvercin-
lerden ona verebileceğini söyledi. Kâsım, binlerce arşın yolu boşu boşuna gel-
diğinin farkına varmıştı. Bundan daha kötüsü ise zihninde yarattığı o güzelim
kuşları özgürce semâya salamayıp onları senelerce kafasının içinde çırpınıp
durmalarına katlanmaktı. Kuşların peşinden gidecek takati yoktu artık. Hem
gitse bile bu son çift kuşu da kendisine verecek hâlleri yoktu elbette. Şehzâdenin
verdiği heybeleri erzak dolu atla yola koyuldu. Ne var ki yolda yine harâmîle-
rin saldırısına uğrayacak, memleketine yayan yapıldak dönmek zorunda kala-
caktı. Ama bu sefer her şeyi kaptırmamış, şehzâdenin kendisine verdiği Yûsufî
mahlaslı Germiyanlı Yûsuf’un şiirlerinin derlendiği kitabı haydutlardan kurtar-
mıştı. Her şeyi olduğu gibi anlattı da bir tek kuş sarhoşluğu yüzünden ancak
yolda hatırlayabildiği şehzâdenin söylediği sözleri anlatmamıştı. “Yaman olur
sizin oranın kılıç ustaları bilirim, küffârın tepesine inen zaferlerimizde katkınız
çoktur.” demişti şehzâde. Hattâ, “Tanır mısın bir usta, Remzi Efendi? diye sanki
inadına sormuştu da “Hiç bilmem.” diyebilmişti Kâsım. İşte yatağanı harâmîlere
kaptırdığına da en çok o zaman üzülmüştü Kâsım. “Kısmet olursa” diye söze
başlamıştı şehzâde. “Mevlâ tahta çıkmayı nasip ederse Bıçakçızâdelerin elinden
çıkma, kaplan pençesi gibi keskin ama, kuş kadar hafif bir yatağan yaptırmak
isterim. Tıpkı ecdatlarım gibi.”
İşte Molla Kâsım, bütün bunları Gediz Nehri’nin kenarında Germiyanlı
Yûsuf’un şiirlerini okurken, daha doğrusu şiirlerin içinde hünkârî kuşlarını
ararken düşünüyordu. İçinde hünkârîlerin adı geçmeyen sahifeleri öfkeyle
yırtıp, nehrin sularına atıyordu. Bir taraftan da içinde hiç güvercin olmayan
şiirleri şehzâdenin kendisine ne için verdiğini anlamaya çabalıyordu. Şiirle dolan
ırmak, daha bir mahzun akıyor, âdetâ zaman gibi donuyordu. Neredeyse bu
kadar yükün altından kalkamayacaktı. Derken, suyun üstünde söğüt dallarına
tutunarak yüzen sahifelerin her biri bir kuş kanadı oluverdi. Sonra bu kuşlar
26