Page 23 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 23

bileyecek bıçak bulamıyordu. Dükkânı yerim belli olsun diye açtığının kendisi
            de farkındaydı artık. Tek umudu torununun kendisi ölmeden bir an önce büyü-
            mesiydi. Şu yalan dünyada Allah’tan tek istediği buydu. Yine bir gün boş dük-
            kânda vakit öldürürken çekiç sesinin dışarıdan tek tük duyulduğu bir sıra kapıda
            bir karartı belirdi. Abdülkerim Usta, başını kor demirden kaldırıp baktığında,
            senelerce kor aleve bakmaktan bozulan gözlerinin kendisine oyun ettiğini sandı.
            Ama kapıda öylece duran oğlu Molla Kâsım’dan başkası değildi. Oğlunu sessizce
            ocağın başındaki tabureye buyur etti. Abdülkerim usta, ateşin içindeki en az on
            yıl önce olması gerekenlerin peşine takılmış öylece dalıp gitti. Kâsım’ın duru-
            şundan, yaşlı babacığının gönlünü almaktan çok, bir şey isteme niyetinde olduğu
            belliydi. Zaten Abdülkerim usta da bu saatten sonra oğluna demircilik namına
            bir şey öğretemeyeceğinin farkında, sadece kaderine boyun eğmiş susuyordu.
            Kâsım, babasının çok istediği şeyi yani oğlunu demirci ustası yapabileceği müj-
            desini babasına verdi. Eli ayağı tutsun istediği zaman buna başlayabilirdi üste-
            lik. Eti senin, kemiği benim diye de ekledi. Abdülkerim usta’nın sevinçten
            gözleri ocaktaki kor gibi parıldadı. Ancak buna karşılık oğlunun kendisinden
            bir isteği olduğunu duyunca yeni su verilmiş kılıç gibi katıldı. Duymuştu ki
            Saruhan Sancağı’nda, şehzâde sarayında türüne az rastlanır hünkârî derler iyi
            bir güvercin cinsi yetiştirilmişti. Rivâyet odur ki güvercinlerin şâhı olan bu kuş,
            kuş sevdalılarının her gece rüyasına girer, onları mecnun misâli ağızları semâya
            dönük diyar diyar gezdirirdi. Gagasız olduğu için de yavru beslemek de zorla-
            nıyor, çıkan yavrular da birkaç güne ölüyordu. Bu yüzden yetiştirilmesi zor,
            bulunması imkânsız bir türdü. Oğlu Kâsım’dan kuş masalı dinlediğine inana-
            mayan Abdülkerim usta ocağın vârisi torununun hatırına ağzını açmadan
            dinliyordu. Kâsım, hünkârîlerin güzelliklerini bire bin katıp anlattı. Ne var ki
            bu kuş çok çok pahalı bir kuştu ve taşıması, bakımı ve beslemesi de o kadar
            zahmetliydi. Saruhan sancağına gidip, o kuşu getirmek için oldukça yüklü bir
            para gerekiyordu. Bütün bu anlatılanları dinlerken Abdülkerim Usta’nın yüre-
            ğine, en çok oğlu Kâsım’ın kuştan söz ederkenki bakışları takıldı. Bir zaman
            kendisinin de yatağanlardan, palalardan, şaşmirlerden, dımışkîlerden söz açılınca
            gözlerinin böyle parladığını hatırladı. Kendi torununa meslek öğretmenin şâir
            ve kuşçu meclislerinde oturup kalkan oğlunun iznine tâbi olmasını hazmede-
            miyordu. Ancak insafsız oğlunun rızasını almaktan başka bir yolu olmadığını
            biliyordu. İşlerin eskisi gibi gitmediğini anlattı önce. Dedesinden kalanların tez
            zamanda tükendiğinden bahsetti. Ellerinde, ev ile bu ocaktan başka bir şey



                                                                                    23
   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27   28