Page 38 - ibrahim_tennuri_gulseni_niyaz
P. 38

Prof. Dr. Muhittin Bağçeci | Dr. Rasim Deniz  | Şeyh İbrahim Tennûrî ve Gülşen-i Niyâz

                                          Tasavvufî Yönü
               İbrahim Tennûri’nin İstanbul’un mânevî fatihi Şeyh Akşemseddin’in müridlerinden
            olduğunu, üç aylık bir riyâzet ve inzivâdan sonra ona halifelik verdiğini, Tennûri’ye göre
            zamanın kutbunun Akşemseddin olduğunu, onun himmetine yapışıp yine onun himmet
            atına bindiğini ve bu eserini onun işareti ile meydana getirdiğini yukarıda anlatmıştık.

               Tennûri, Gülzâr’ın hâtimesinde ise, Akşemseddin’i “Dinin ve Hakkın güneşi” diye
            övmekte ve onun himmeti ile bu eseri yazdığını ve tasavvufla ilgili olarak her ne varsa,
            hepsinin bu eserde anlatıldığını, eserini okuyanların faydalanacaklarını, kendisini
            duadan unutmamalarını ve Rasûlullah’ın şefaatine nâil olmalarını dilemekte ve şöyle
            demektedir:

                    İlâhi kıl bizi ışkında kâim
                    Ki onunla olavuz kulluğa dâim


                    Koyup gayrin tutavuz ışk-ı âyin
                    İnâyet kıla Şemsü’l- Hakkı ve’d-din

                    İrişe himmet tuta elimüz
                    Hakk’a doğru vara yolumuz

                    Nice kim himmeti ola bize yâr
                    Gönül bülbülüne açıldı gülzâr


                    Beyan oldı ne kim varsa hidâyet
                    Okıyanlar bulalar istikâmet

                    Beyan issin unutmaya duadan
                    Şefaat ire ana Mustafa’dan
               Tennûri, fıkıhla tasavvufu kaynaştırdığı bu eserinde, tasavvufa daha çok ağırlık
            vermiş, fıkıh kısmı ise, tasavvufa geçişe bir zemin niteliğinde olmuştur. Hatta Ney, Def,
            Çeng, Küfr, Şâhid (güzel), Zünnâr... gibi konuları da, tasavvufî bir şekilde açıklamakta
            ve çok güzel teviller yapmaktadır.

               Eserin mukaddimesinde Hulefâ-i Râşidin (Ebûbekir, Ömer, Osman ve Ali) den övgüyle
            bahsetmekte olup, kendisi “Zikr-i Cehrî” (açık zikir) erbâbından olması nedeniyle de,
            silsilenin pîri olduğu kabul edilen Hz. Ali’yi ve Hayber Fâtihi olarak ayrıca zikretmektedir:






            38
   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43