Page 13 - Kayseri İmari Ve Mekansal Gelişimi
P. 13
Kayseri’nin İmarı ve Mekânsal Gelişimi 13
bağlam içinden geriye doğru bakıldığında pek çok uygarlığın izinin birbirine
karışmış olduğu görülebilir. Kentlerin belleğinde, farklı insan ve simgelerin bir
arada yaşaması gibi, uygarlıklar da bir arada yaşar. Tıpkı insanlar gibi kentler de
anımsar, geçmişin izlerini kendi hafızalarında muhafaza ederler. Hilmi Yavuz,
Taormina’da şöyle der ; “Kentlerin de bellekleri vardır elbet. Bir kenti yok etmek
isteyenlerin önce bu belleği yok etmeleri gerekir.” 2
İnsanlığın başlangıcından Erken Orta Çağa kadar olan zaman dilimi “Antik
Tarih” olarak adlandırılır. Antik Tarihin bitiş çizgisi olarak da Batı Roma İmpara-
torluğunun 476’da ki çöküşü gösterilir. Buradan hareketle söylersek, Antik Tarih
içinde ortaya çıkan kentlere de antik kentler dememiz uygun düşer. İnsan toplu-
luklarının yaşadığı bölgelerde, antik yerleşim birimleri de ortaya çıkmıştır.
Antik kent havzalarını coğrafi bir sınırlama içinde verecek olursak; 1- Doğu
Asya (Çin, Türk, Japon) havzası, 2- Orta ve Güney Batı Asya ( Hint, İran, Asur,
Babil, Mezopotamya, Sümer, Urartu, İsrail) havzası, 3- Avrupa ve Akdeniz ( Mı-
sır, Yunan, Roma) havzası, 4- Amerika (Aztek, İnka, Maya) havzası. Kavimlerin
gelip geçtiği, uygarlıkların oluştuğu bu havzalarda sayısız antik kent de ortaya
çıkmış, bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşabilmiş, kimilerinin içinde hala
yaşanmakta, bazıları bir gezi alanı, bazıları toprak altında keşfedilmeyi bekle-
mekte.
Bir antik kent kavramının, eski zamanlara ait olmasının yanında bir takım
belirleyici ayırıcı özelliklerinin de olması gerekir. Bunlardan ilki bir “mimari
alan” olarak ortaya çıkmalarıdır. Bu mimari çoğu kez inanış biçimlerine göre
biçimlenen bir yapılanmayı ifade eder. Çok Tanrılı inanışlardan tek Tanrılı ina-
nışlara, yaşama ve ölüme dair pek çok düşüncenin izini sürebiliriz bu kentlerde.
Dini mimari, antik kentlerin en görkemli mimari tarzından birini oluşturur. Paga-
nist inancın egemen olduğu antik bölgelerde tapınaklar bu mekânların tezyinatı,
inandıkları Tanrıların, dolayısıyla devletlerinin ve toplumlarının gücünü temsil
3
etmesi açısından oldukça etkileyici ve büyüleyici bir şekilde yapılmışlardır.
Mimari alanlar içerisinde yalnız dini mekânlar yoktur, yönetim erkinin yaşadığı
saraylar ve yerleşkeler de söz konusudur. Söz gelimi Babil şehri, büyüleyici bi-
naları, göklere doğru yükselen kuleleri, cennet tasvirlerine giren asma bahçeleri
ile ünlenmiştir. Görkemli sarayları, düzgün sokakları ve hedonist yaşam biçimi
ile zevkin, eğlencenin, estetiğin simgesi durumundadır. İnsan hayalini zorlayan
bu dizayn, cennet tasvirlerinin de esin kaynağı olmuştur. Aynı görkem diğer an-
tik kentler için de söz konusudur. Mısırlıların Teb’i, Sümerlilerin Ur’u, Asur-
luların Ninova’sı, Romalıların Roma’sı gibi; her krallığın, her yönetimin kendi
gücünü ve görkemini simgeleyecek şehirleri ve bu şehirlerde mimari eserleri
olmuştur. Nippur’un, Babil’in, Kadeş’in, Sidon’un, Atina’nın, İonya’nın (Efes,
2 Hilmi Yavuz- Üç Anlatı- Can Yayınları -İstanbul
3 Dostoyevski- Ecinniler- cilt 1- Sosyal Yayınlar –İstanbul- 1984