Page 16 - Kayseri İmari Ve Mekansal Gelişimi
P. 16

16   Birinci Bölüm

          deydi. Giderek istilacı, fetihçi bir tutum sergilemeye başlayan Roma, İtalya’yı
          baştan sona kendi yönetimine kattı. Taranto, Kartaca, Sicilya yapılan savaşlar
          sonucunda ele geçirildi. M.Ö. 2. yüzyılda Akdeniz tümüyle Roma’nın egemen-
          liği altına girdi. Kölelik, ganimet, imparatorluğun sınırlarını genişletme çabaları
          Roma’yı savaşçı bir güç haline getirmişti. M.S. 180’lere doğru imparatorluk top-
          rak genişliği, ekonomi ve kültür bakımından doruk noktasına ulaştı. Toprakları
          7 milyon km ’lik bir alana yayıldı. Bundan yüz yıl kadar sonra iktidar kavgaları
                     2
          nedeniyle imparatorluk çöküşe geçti ve 395 yılında Doğu ve Batı Roma olmak
          üzere ikiye ayrıldı. Doğu Roma’nın (Bizans) başkenti Konstantinopolis oldu. Çok
          geçmeden Batı Roma İmparatorluğu dışarıdan gelen saldırı, istila ve yağmalara
          karşı koyamayarak ortadan kalktı. Doğu Roma imparatorluğu ise Fatih Sultan
          Mehmet’in 1453’te Konstantinopolis’i almasıyla ortadan kalktı.

             Şehirler yüzlerce yılda oluşuyor ve yüzlerce yılda ortadan kalkıyor. Birden
          bire oluşmuyor hiç biri. Sel, deprem, kuraklık, lav altında kalma gibi doğal neden-
          ler, savaş, göç, istila gibi sosyal, siyasi ve ekonomik nedenlerle şehirler kurulur
          ve aynı nedenlerle ortadan kalkar. Ama bu oluşum yüzlerce yıl içinde olduğu ve
          bir insanın ömrüne sığmadığı için gelişim süreci bir bilinç tarafından tam olarak
          algılanamaz. Yavaş yavaş olup biter her şey, yaşayanların dikkatini çekmeden.
             Antik şehirlerde uygarlıkların oluştuğu ve geliştiği şehirlerdir. İnsanlığın za-
          man içindeki uzun yürüyüşünün kilometre taşlarıdır onlar. Bir şehrin antik şehir
          olabilmesi için yalnız eski olması yetmez, kültürel sürecin, uygarlık çizgisinin bir
          yerinde bulunması gerekir. Antik şehirler kültürün, bilimin, sanatın, uygarlığın,
          hukukun filizlendiği havzalardır. Mimarisi vardır, bu mimari piramitlerde, antik
          tiyatrolarda, tapınaklarda olduğu gibi çoğu kez “şaşırtıcı”, “ hayret verici” bir şe-
          kilde, bir inanış biçimine bağlı olarak ortaya çıkar. İnanışlarda tarih içinde başlıca
          tek Tanrılı inanışlar ve çok Tanrılı (paganist) inanışlar olarak iki şekilde ortaya
          çıkmasıyla, bundan, ruh olarak birbirinden farklı iki tür uygarlık biçimi doğmuş-
          tur. Merkezinde tek Tanrılı inanışın bulunduğu uygarlıklar ve çok Tanrılı inanışın
          bulunduğu uygarlıklar. Bir üçüncü belirleyici olarak sanayi olgusu da katılabilir,
          ancak sanayi şehirlerinin kurulması çok yakın bir döneme rast gelmektedir. Bu
          nedenle genellikle tek Tanrılı ve çok Tanrılı inanışları, antik kenti biçimlendirici
          bir unsur olarak görmemiz gerekir.
             Antik kentler tarihin şekillendiği, yaşanıp ortaya çıktığı yerlerdir. Onlardan
          her biri siyaset, kültür, sanat, felsefe ve bilim açısından önemli birikimlerin or-
          taya çıktığı mekânlardır. Her kavim oraya kendi öyküsünü yazmıştır, daha sonra
          gelenler yararlansın ve bırakılan yerden devam etsinler diye. Bu nedenle antik
          havzalar,  insanlığın  birikimlerinin  toplandığı,  işlendiği,  geliştirilip  aktarıldığı
          havzalardır.
                    6



          6  Vefa Taşdelen- Antik Kentlere Doğru- Hece Dergisi, Özel Sayı: 8 , Ankara - 2009
   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21