Page 26 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 26

Kadir Dayıoğlu
                                         Anadolu Kralları
               Bu bölgedeki Asur hakimiyeti sadece ticari anlamda olup siyasi hakimiyet, “Anado-
            lulu Krallara” aitti. Bunlar, Krallara vergi ödüyorlardı. “Kaniş Geç Hitit devrinde, Kayseri
            ve çevresinde geniş bir bölgeye hakim olan Tabal krallığına bağlı küçük krallıklardan
            birisinin merkeziydi. Asur kralı III. Salmanassar’ın MÖ 837’de Anadolu’ya yaptığı bir
            seferde 24 Tabal kralından haraç aldığı söylenmektedir. Anlaşıldığına göre Tabal, şehir
            beyliklerinden oluşmuş bir konfederasyondu (Günbattı, 2012). Bu çağda yerli halk,
            ziraat yanında altın, gümüş, demir ve bakır işleyebiliyor; Asurlular’dan aldıkları kalayla,
            Ergani’den getirdikleri bakırı karıştırıp tunç yapabiliyordu. Asurlu tüccarların Anado-
            lu’da kumaş, yün, demir, altın, antimon, gümüş, akik vs. pazarladıklarını görmekteyiz.

               Hitit Çağı (MÖ 1800-1200) olarak bilinen yıllarda hüküm süren Hitit Devleti’nin
            idare merkezi Hattuşaş’tı. Ancak bu devrin sonuna doğru Kayseri (Mazaka) Anadolu’da
            birinci sınıf ticaret ve sanayi merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hitit Devleti’nin
            yıkılmasında önemli rol alan Frigler, Kızılırmak yayı ve özellikle Argaios (Erciyes) Dağı
            etrafına yayılmışlar ve dönemin en stratejik madeni olan demiri mükemmel şekilde
            işlemişler, bu nedenle de bölgenin tek hakimi olmuşlardı.
               MÖ 590’dan itibaren Bizans Dönemi de dahil bölge halkının, çiftçilik, madencilik,
            ticaret ve küçük sanatlarla uğraştığını görmekteyiz. Amasyalı ünlü seyyah ve coğrafyacı
            Strabon’dan öğrendiğimize göre; MÖ I. yüzyılda Erciyes, etrafı ormanlarla kaplı, şehrin
            akropolü niteliğindeydi. Ormanların sık oluşundan Kapadokya’nın kereste ihtiyacı
            buradan karşılanıyordu. Yine bu yüzyılda Kayseri’de meyvenin ve özellikle hububatın
            çok üretildiğini, “Sinoplu” denilen bir boyanın bu bölgede yapılıp Sinop’a sevk edildiğini
            ve buradan gemilerle diğer ülkelere gönderildiğini, seyyahlar bize söylemekte. Ayrıca,
            sığır yetiştiriciliği önemli bir ticari faaliyet olarak karşımıza çıkmakta. Sığırcıların
            gündüz kenti terk etmeleri nedeniyle gündüz ve gece nüfus farkı iyice hissediliyordu.

               Kayseri’nin önem verilen bir kent olmasının nedenleri arasında, civarında bulunan
            zengin ve kolay işletilebilir taş ocaklarını da sayabiliriz. Bu bölgedeki taş yumuşak,
            damarlı, kolay işlenebilir ve gözeneklidir ki, halk arasında “derevenk taşı” olarak anılır.
            Bu özelliği nedeniyle bu taşlar günümüzde de, yapılarda, halen kullanılmaktadır.

               Gerek Kapadokya ve gerekse Roma ve Bizans dönemlerinde Kayseri’de bir darp-
            hane olduğunu ve bol miktarda gümüş ve bronz sikke “darp edildiğini” kaynaklar bize
            söylemekte. Selçuklular Dönemi’nde de Kayseri’de darphanenin faal olduğunu ve bol
            miktarda gümüş ve bakır sikke “darp edildiğini”, sözgelimi Sultan Baybars’ın Kayseri’de
            bulunduğu sırada adına para bastırdığı; ayrıca, Antik döneme ait birçok paranın üzerinde
            Erciyes’in sembolik olarak çizildiğini, bazı sikkelerin üzerinde dağın tepesinde oturan
            tanrının, bazı sikkelerde de ay ve yıldızın tasvir edildiğini bilmekteyiz.



            26
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31