Page 103 - kayseriden_kopan_turku
P. 103
ama hiç birimiz de Ahmet Gazi Ayhan kadar alkış alamıyoruz.”
Şunu söylemek isterim. Ben sahnede evli bir kadın, üstelik Kayserili Ahmet Gazi Ayhan’ın eşi olduğumu hiç
unutmadım ve Kayseri halkı’na saygımdan dolayı asla açık elbise giymedim. 1967 yılında ikinci kızım Özlem
doğduğunda çalışma hayatım iyice zorlaşmıştı.
Sabah saat 9.30’da radyoya gidiyor, akşam Gençlik Parkı’nda 3-4 yerde solist olarak sahneye çıkıyor, ertesi
sabah 5-6 da eve geliyordum. Hemen o halimle mutfağa giriyor, ertesi günün yemeğini düdüklüye koyuyor
ve ben daha sonra terden sırılsıklam olmuş tuvaletimi değiştiriyordum. Tuvaletlerimi beş terzini diktiğini
de bu arada ifade edeyim.
O yılların en ünlü sanatçıları olan, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses ile birlikte çalışıyordum.
Ayhan benim için; “Benim hanım ya solisttir, ya solist altıdır.” diyerek sahneye çıkma sıramı belirtirdi. Düzenli
bir çalışma sistemi çizmiştim kendime. Evime çok düşkünüm ve halâ ütülerimi kendim yaparım. Bugün
bile uykum kaçtığı zamanlar ya çamaşır yıkarım ya ev temizlerim. Kocam Anadolu erkeği olduğu için lüks
yemekler yapsam bile anlamaz ve sevmezdi. Evde iki tane bakıcımız olduğu halde benim pişirdiğim yemekleri
yerdi. Kız kardeşim Sümer benim o yoğun çalışma tempomda çocuklarıma annelik yaptı.
1979 yılında İstanbul’a tayin olduk. Ama sağlık sorunları düzelmedi. Konserlere gidemedik. Kayseri gecele-
rinde sürekli aradılar. Radyoda o hali ile okuduğu “Everek Dağı” adlı bozlağı unutmam mümkün değil. İlk
defa dinledim. Zaten Ayhan, bozlak okumada Türkiye’de birinciydi. Asla üstüne yoktu.
“Çoğu gitti şu ömrümün azı var
İskarpinde incecik tozu var.” diyerek bitirdiğinde bütün koro şaşkın durumdaydı ve herkesler ağlıyordu. Bu 103
türkü Ayhan’ın olmasına rağmen ne yazık ki kabul edilmedi. Türkiye’de tek eliyle üstelik oyun havası çalan
bir insandı. Dahasını söyleyim, sazın perdelerini keser perdesiz çalardı. Kayseri tavrını zenginleştirmek için
sazına 3-4 perde eklerdi. Onun sazı orkestrasyondu. O kadar yetenekli bir insandı ki pikniğe gittiğimizde
hemen söğüt dalından kaval yapar, çocuklara hediye ederdi.
Ayhan günde 4 paket sigara içerdi. Ama bazılarının bildiği gibi asla çok içki içen, özellikle sarhoş olan biri
değildi. Evlendiğimizin ikinci yılında ciğerlerinin hasta olduğu anlaşıldı ve doktorlar sigarayı yasak ettiler.
Ama O azaltmadı, aksine çoğalttı. İstanbul’a sesine den okunmasın diye özel bir marka sigara almaya gi-
derdik. Çünkü o yıllarda yabancı sigara yasaktı. Bu yüzden yılda birkaç defa zatürre oluyordu. Kanser veya
verem değildi ancak sigara yüzünden ciğerleri çürümüştü. Ben bu bağlamda Allaha şükrediyorum çünkü
hayatımda içki ve sigara içmedim. 1994 yılında kızkardeşim ile Hac’ca gittim. 1998 umreye, 1997 yılında
Kudüs’e gittim. Kudüs beni çok etkiledi.
Ayhan 1984 yılında büyük bir mide kanaması geçirdi. Prof. Dr. Ali Rıza Kural çok ilgilendi. Ciğerleri ameli-
yat için narkoz alabilecek durumda olmadığı halde makineye bağlayarak ameliyat ettiler. 3 ay orada kaldı.
Doktorlar Onun ölümünü beklemişler. Bunu bize de söylediler ama o bizlere sürpriz yapmıştı doktorların
ifadesiyle. Çocuklarına çok düşkündü. Bazen Nurdan ile tartışır ama ben Nurdan’ın başının ağrıdığını söy-
lesem merak eder ve Nurdan’ı görmeye giderdi. Torunum Çisel doğunca büyük bir torun sevgisi içine girdi.
Hastanede üçüncü defa rehabilitasyon odasına girerken Çisel; “Dedeeee!”diye bağırınca O da yattığı yerden
“Yavruuum” diye bağırdı. Son sözü de bu oldu çünkü bu odadan sağ çıkamadı.
İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilmesi kararlaştırıldı. Ben oranın bu kadar değerli olduğunu
bilmiyordum. Mezarlık müdürü bana birkaç yer gösterdi ve ben sıradan bir yeri seçtim. Meğer Ayhan için