Page 100 - kayseriden_kopan_turku
P. 100

sıyla yemekler saat 5’te pişirilmek zorundaydı. Ben bu arada dışarıya sürekli dikiş dikiyordum. 16 yaşındayken
                          babamın parasına ihtiyaç duymadım ve kimsenin pırlantayı bilmediği bir devirde kendime pırlanta yüzük
                          aldım. İstediğim gibi yer içerdim. Eskişehir’deki, annelerimizin ayrı olduğu ablam geldiğinde birlikte Ulus’a
                          gider, tatlı yer ve sürekli hesabı ben öderdim. Hiç para sıkıntısı çekmedim çünkü çalışıyordum.

                          Ayhan çok sık gelmeye başladı. Hemen her gün geliyordu. Hatta babam şaka ile.
                          “Yahu bu adam benim hanıma mı takıldı ki sık gelmeye başladı.” demişti. Üç ay sürdü sık gelmesi. Artık annem
                          de istememeye başlamıştı. Zaten ben onunla oturmuyordum ve dikiş odam ayrıydı. O babamla sohbet edi-
                          yordu, gecenin bir yarısı çıkıp gidiyordu ve fırsat buldukça da bana şunları söylüyordu; “Bunlar seni sanatçı
                          yapmak istemiyorlar. Sende büyük kabiliyet var. Yazık olacak. Bunca yıl ders almışsın. Evlenirsek senin sanatçı
                          olmana yardım ederdim.”

                          Bu durum evdeki huzursuzluğu iyice artırdı. Ağabeyim İstanbul da. Annemle babam düşünmüşler ve beni
                          evden uzaklaştırmak için Eskişehir’deki akrabalarımın yanına gönderdiler. 1953 yılıydı. Ablamın yanında
                          kalıyordum. Ama bana ters gelen bir durumdu. Müzikle uğraşmak istiyordum ama ben buradaydım. Bir
                          gün bir mektup geldi Ayhan’dan. Ailemin benim istikbalim ile oynadıklarını, benim ailemi dinlememi, beni
                          kasıtlı olarak Eskişehir’e gönderdiklerini ama kendisinin beni sanatçı yapacağını yazıyordu. Çok gariptir
                          Onun esmerliğine de alışıyordum. Sanki onu ben de beğenmeye başlamıştım. Cevap yazdım ve birkaç defa
                          mektuplaştık. Çok ilginçti. Beni annemden, babamdan gizli olarak sanatçı yapmak isteyen bir kişi vardı
                          karşımda. Bir gün o eski arabasıyla Eskişehir’e geldi. Kendisine o yıllarda “Ahmet Ağabey” derdim. Arabayı
                          görünce “Aaaa! Ahmet Ağabey gelmiş.” diye koştum arabanın yanına. Oysa o benim peşimden gelmişti. Kon-
             100          sere geldiğini, yarın döneceğini söylüyordu. Yanımda kız arkadaşım vardı. Akşam olunca konserin yalan
                          olduğunu, benim için geldiğini söyledi. O gece arkadaşımın evinde kaldım. Bu durumdan akrabalarımın
                          haberi olmuş, çok kızmışlar ve sanırım telgraf çekmiş olmalılar ki babam çıktı geldi. Bir odada babama, beni
                          sevdiğini, evlenmek istediğini, hiçbir kötü düşüncesinin olmadığını söylemiş. Babam ise kendisine. Beni
                          başka amaçla Eskişehir’e gönderdiğini, bir omzuna bir çocuğum, diğer omzuna öteki çocuğum olsa da beni
                          kabul edeceğini ama asla kendisine vermeyeceğini söylemiş. Bunu üzerine Ayhan başka bir şey söylemedi
                          ancak Ankara’ya döneceğini ve bizi de götürebileceğini söyleyince biz üçümüz onun arabasında Ankara’ya
                          döndük. Annem bunu duyunca çok üzüldü. Günlerce bu olayı konuştular babamla.
                          Annem gerçekçi bir kadındı. Ama benim yumuşadığımı görünce;

                          “ Çok rica ediyorum. Hatta yalvarıyorum. Ne olur evlenme bu adamla.” dedi.
                          O zamanlar ne cevap verdim bilemiyorum. Daha sonraki günler içinde annemle babam kendi aralarında
                          konuştular ve benim nişanlanmama karar verdiler. Ama çok az nişanlı kalmam şartıyla. 29 Ekim günü Gençlik
                          Parkı’ndaki bir salonda nişan yapılmasına karar verildi. Eflatun renkli bir tuvalet diktim kendime. Annem ve
                          ağabeyim nişana geldiler ancak yarım saat oturup kalktılar. Babam her zamanki inceliği ile nişanın bitmesini
                          bekledi. Orada herkesi güldüren bir olay oldu. Ben Ona “Ahmet Ağabey” diyordum. Fotoğraf çekilirken bile,
                          “ Ahmet Ağabey sağa geç, sola geç.” demişim ki salonda bulunanlar gülmeye başladılar.
                          Nişandan sonra Ayhan evden çıkmaz oldu. Annemle babam baktılar olmayacak, acele bir düğün yapmaya
                          karar verdiler. Kendi gelinliğimi kendim diktim. Hayalimdeki gelinlik şimdikiler gibi çok kabarık olacaktı.
                          Sümerbank patiskasının üzerine tül koydum ve pullarla yıldız işledim. O kadar geniş istiyordum ki 3 kat
                          yaptım ve içine 3 kat da tel koydum. Çok kabarık olan gelinliğimi babamın yattığı odaya astım. O yine
                          her gün geliyor, babamla oturuyor ama ben annemle kalıyordum. Sabah kalktığımda gelinliğimin bütün
   95   96   97   98   99   100   101   102   103   104   105