Page 95 - kayseriden_kopan_turku
P. 95
nu, içine sinmediğini ve beğenmediğini söyledi. Bu durum son güne kadar böyle gitti. Ben ve annem çok
panikledik. O gece babam davete yalnız gitti. Davette sahnedeyken irticalen bir beste okumuş ve gecedeki
bütün davetliler ağlayarak babamı ayakta alkışlamışlar. Bu beste babamın son bestesidir ve biz duymadık,
bunun üzüntüsünü hala yaşarım.
Babam bir dönem sonra tekrar rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Babamın daha kolay nefes alabilmesi
için doktor, babamın boğazının delinmesi gerektiğini düşünüyordu ve delmemek için çok uğraştı ama kolay
nefes ala bilmesi, hayatı için çok önemliydi ve deldi.
Hastalığı sırasında TRT’de babama ait bir belgeselin olmadığını öğrendik. Çok üzüldük. Babamın sadece
solistlerin arkasında saz çalarken görüntüleri vardı. Çünkü o yıllarda bağlama ile solo yaptırmıyorlar ve
babam çıkıp tek başına televizyonda türkü söyleyemiyordu. Radyo’da söylüyordu sadece. Sonuçta TRT
babamın öleceğine inanmış olmalı ki hastaneye bir çekim ekibi gönderdi. Biz bile ailesi olarak yanına gire-
mezken onlar çekim yapmaya gelmişlerdi. Doktorlar izin vermediler. Zaten babam da bu tür bir çekimin
yapılmasını istemedi ve şunları söyledi:
“ Bugüne kadar gelmediler. Şimdi bu halimi mi çekip gösterecekler. Ölüm döşeğinde bir Ahmet Gazi Ayhan’ı
mı görecek beni sevenlerim.”
Bundan dolayı da babam biraz kırgın gitti diyebilirim.
Babam hasta hasta radyoya gidiyordu fakat saz çalmıyor orada oturuyordu. Hatta bir gün radyoda arka-
daşlarının ısrarına dayanamamış ve “Everek Dağı”nı okumuş. Öyle okumuş ki, herkes orada ağlamaktan
kırılmışlar. Bozlak biter bitmez herkes sıraya girip onun gırtlağından öpmüşler. Çünkü Ahmet Gazi Ayhan
gırtlağından ameliyat olmasına rağmen bozlağı çok güzel okumuş, yorumlamış. Bu olay da babamın son 95
türkü okuyuşu oldu.
Kız kardeşimin mürüvvetini görmeyi çok istiyordu. Hastanedeyken, o zamanlar kardeşim lisede okuyordu
ve Ona bir şeyler söylemişti ameliyata girmeden önce;
“ Seni yerine teslim edemedim. Gözüm açık gidiyorum.”
Ve kız kardeşim evlendikten tam bir ay sonra babam vefat etti.
Ankara’da bulunan Yükseliş Koleji’nde ilkokuldan lise bitimine kadar okudum. Çok şey öğrendim orada. Daha
sonra Ankara Gazi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandım. Ancak o yıl terör nedeniyle
okul hiç açılmadı. Daha sonra yeniden sınava girdim ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde okumaya hak
kazandım. Hatta aynı yıl Gazi Üniversitesi’nden de kayıt yaptırmam için davetiye aldım. Ancak iki üniversiteyi
de bitirmek kısmet olmadı. O sıralarda babamın hastalığı artmıştı ve İstanbul’a taşınmıştık ve ben teyzemin
yanında kalıyordum. Bu arada İstanbul’da Karadenizli bir kaptan ile nişanlandım. 1980 yılındaki terör ne-
deniyle nişanlımın ailesi ve yakınlarım okulu bırakmam için baskı yapıyordu ve ben bu baskılara, özellikle
terör ortamına dayanamayarak İstanbul’a döndüm ve iki üniversiteyi de bitirmeden evlendim. Belki de 80
yılındaki terörün kurbanı olmamdan ve üniversiteyi bitiremeyişimden dolayı evliliğim 16 yıl sürdü ve ben bu
evliliği bitirdim. İleriki yıllarda aydınlatma mağazaları ve dekorasyon konusunda uzmanlaştım. Mağazalar
açtım, yönettim. Çocuklarım, babalarının mesleği olan restoran işletmeciliğini seçtiler. Şimdilerde herkes
kendi evinde yaşıyor. Ama ben sürekli annemle ilgileniyorum.
Sonuç olarak, babam, sinirli, delidolu bir adamdı; fakat mantıken açıklanamayacak entere san bir tarafı da
vardı, ulvi bir adamdı. Onun gibi bir sanatçının bir daha dün yaya gelebileceğine inanmıyorum benim fiziğim