Page 93 - kayseriden_kopan_turku
P. 93
İnsanlar babamın sazından çıkan tınıyı, annemin sesini, ikisinin birlikteliğini görmek için sokaklara dökülür,
ağaçların tepelerine çıkarlardı. İzmir’de bindiğimiz minibüsü halkın havaya kaldırmalarını hiç unutamıyorum.
Ama inanılmaz zorluklar içinde geçerdi çalışma hayatları. Sabahleyin saat 9’da Radyo’ya giderler ve gece geç
saatlerde dönerlerdi. Çünkü o yıllarda canlı yayın yaparlardı. Turneleri zorluklar içinde geçerdi. O zamanlar
doğru dürüst ne yol vardı ne de otobüs. Özellikle Zigana dağlarından geçerlerken sisten dolayı çok sıkıntı
çektiklerini anlatırlardı. Bazen aç kaldıkları bile olurdu. Bütün bu zorlukları yenmesini bildiler diyebilirim.
Sabahları köpüklü, acı bir kahve içer, sigara ile güne başlardı. Kahvaltı alışkanlığı hiç yoktu. Öğle yemeğine
kadar bu böyleydi. Sigara, çay ve kahve. Erken saatlerde okula gittiğim için babama kahveyi ben yapardım.
Onun en sakin ve rahat olduğu saatlerdi bu saatler.
Kahvesini içerken benimle ilgili aklına takılan bir şey varsa bu saatlerde bana sorardı.
Babam ve benim en yakın olduğum zamanlar bu saatlerdi. Çok hassas, duygusal, komik, güldürmeyi seven
bir insandı. Evde bir durum olsa ve biz bunu babamdan saklamak istesek bunu başaramazdık çünkü o sanki
olanı biteni biliyordu. Bir bakıma ona malum oluyordu sanki. Altıncı hissi çok kuvvetliydi, hatta bir gün;
komşu ziyaretlerinden hiç hoşlanmayan babam bir gece, karşı komşuya gidelim diye tutturdu. Annem çok
hasta yatmasına rağmen gittiler. Sanki adamın öleceğini biliyor gibi o gece sabah üçe kadar oturmuşlar.
Sabah adamın cenazesini kaldırdılar. Bu durum bizleri çok etkilemişti.
Babamla ilgili yaşadıklarımdan en çok özlediğim; geceleri işten geç geldiği zaman bana köşedeki tükürük
köftecisinden köfte alır, ben uyurken onu burnuma tutardı. Ben en derin uykuda bile olsam yine de kalkar o
köfteyi yarı uykulu yarı uyanık halde yerdim, oda beni gülerek izlerdi. Ben ba bamın sanat dehasının, yetene-
ğinin farkındaydım ama bunun farkında olduğu mu belli etmemeye çalışırdım. Öncelikte o benim babamdı. 93
Hiç oğlu olmadığı için, oğlan çocuğu duygusunu biraz da benim asi karakterim sayesinde tatmin etmeye
çalıştı. Yedi yaşımdayken bana son model Amerikan arabalarında benim rahat kullanabilmem için koltukla-
rına birkaç yastık koyarak araba kullanmayı, tüfekle atışı öğretti. Kayseri’deki evimizde kayısıları vururdum.
Çok seyahat ederdik. Seyahat boyunca arabayı o kullanırdı, arabaları çok severdi. Anadolu erkeği tabiriyle
“at, avrat, silah” onun için araba, silah, ailesi olurdu. Onun İçin ailesi, arabaları ve silahı çok önemliydi. Son
derece sorumluluk sahibi, evlatlarını seven ve onlara sahip çıkan bir babaydı. Bilirdik ki acı ve tatlı günü-
müzde babam arkamızda.
Ben, yüksek dehalarda olan farklılığın, babamda da olduğuna inanıyorum.
Babam memleketine çok düşkün ve tam bir Kayseri aşığıydı. Kayseri’ye değiştirir, Kayseri şivesi ile konuşmaya
başlar, herkesle kucaklaşır ve Kayseri, Akçakaya’daki evimize giderken havaya iki el ateş ederdi. Onun özgür
olduğu alandı orası. Kurbanlarımızı orada keserdik. Babam biz döndükten sonra orada 1 ay kalır ve inanılmaz
zevk alırdı. Sürpriz yapmayı çok severdi. Bir arkadaşı ona 2 metre boyunda asma fidanı hediye etmişti. O da
hemen dikmiş ve çardak yaptırmıştı. Ankara’ya döndüğümüzde annem, ben ve kardeşim sürekli kendisiyle
şakalaşıyorduk. Asmanın bu kadar kısa süre içinde üzüm vermeyeceğini biliyorduk. Annem şöyle söylüyordu:
“Asma büyüyecek, çardağı saracak, üzümler sallanacak biz de yazın gittiğimizde üzüm yiyeceğiz.”
O yaz, babam bizden önce Kayseri’ye gitti. Biz de daha sonra gittik. Köye geldiğimizde babam annemi yüksek
bir demir sandalyeye oturttu. Annem başını çevirince koca bir üzüm salkımı annemin dudaklarına değdi.
Asma her yanı sarmış ve her taraftan koca koca üzüm salkımları sallanıyordu. İnanamadık. Şaşkındık. Ay-
rıca küçük bir havuz yapılmış ve fıskiyesinde bir top dönüp duruyordu. Üzüm salkımlarını görünce annem