Page 97 - kayseriden_kopan_turku
P. 97
binaen talebe olarak girdim. Nesrin Sipahi, Ayten Zenger ve ben derslere çömez olarak giriyorduk. Ama
öncelikle şunu söylemek isterim benim Ahmet Gazi Ayhan’ın sayesinde meşhur olduğum görüşü doğrudur.
Arkamda Onun gibi bir üstat çalıyordu. Ancak ben öncelikle evinin kadınıydım. Hiçbir zaman karşısına çıkıp
ta. “Ben Yıldız Ayhan’ım. Ben de para kazanıyorum.” demedim. 37 yıllık evliliğimizde para hiç sorun olmadı.
Biz dört kardeşiz ve Allah hepimize Hac’ca gidip hacı olmayı nasip etti. Bizim evimiz sarhoş evi olmadan
çocuklarımız büyüdü. Evimizde Kayseri terbiyesi vardı.
Kayserililer ticari kafalarıyla ün salmışlardır. Fakat Ahmet Gazi Ayhan’da bir Kayserili olarak bu özellik yoktu.
Ama tam anlamıyla Kayseri hayranı ve köyü olan Akçakaya’nın aşığı idi… Ankara- Adana- Kayseri yol ağzına
geldiğimizde birden bire Kayserili olurdu. Şivesi hemen değişirdi. Eğer arabada bir misafir varsa hemen
başlardı anlatmaya: “Karşıda görülen Ali Dağı’dır. Nereden bakarsanız Ali Dağı iki tane görülür ama aslında
üç tanedir.” Kayserideki evimiz 1967 yılında çok pahalıya çıktı. O para ile çok daha iyi yerlerden gelecekte
para edecek ev alınırdı. Ama O orada çok mutluydu. O Kayseri aşığı bir adamdı ve ben Onun Kayseri aşkını
içimde hissettim, pişmanlık duymadım sonuçta ben de Kayserili oldum. Akçakaya’daki evimizi Onun has-
talığı nedeniyle gidemediğimizden çok düşük bir fiyatla satmak zorunda kaldık. Keşke satmasaydık. Şimdi
çok özlüyorum.
Bana “ Kayseri Gelini” diyorlar. Ben bundan son derece mutluyum. Ne zaman Erciyes Dağı’nı düşünsem
ağlıyorum. Bugün bile hâlâ kışa doğru gelecek diye bekliyorum. Bazen evin içinde hissediyorum.
Her zaman çok onurlu ve gururlu olmuştur. Para için asla sanatını, namusunu, onurunu satmamıştır.
Son derece kişilikli ve olgun bir insandı. Bunun yanı sıra dostları arasında Ahmet Gazi Ayhan külyutmaz,
kurnaz diye tanınırdı… Ahmet Gazi Ayhan evine, ailesine ve çocuklarına son derece bağlı bir erkekti. 33 97
senelik evliliğimiz boyunca mutlaka her ailede olabileceği gibi bizim de problemlerimiz olmuştur fakat
birbirimize olan sevgimizden benim mesleğime ve eşime olan bağlılığımdan dolayı evliliğimiz gayet güzel
yürümüştür. Ahmet Gazi Ayhan’la olan evliliğimiz, onun hastalığından sonra daha çok pekişti. Birbirimizin
düşüncelerini okuyup hissedebiliyorduk. Öyle ki; ben mut fakta yemek yaparken aklıma bir şey gelse, bunu
Ayhan’a anlatmak için yanına gidip anlattığımda o da bana “Ben sana şimdi ondan bahsedecektim.” diyecek
kadar duygu ve hislerimiz birleşmişti. Ölümüne yakın küçük kızı Özlem’in de mürüvvetini görmesi onu son
derece mutlu etmiştir. Hasta olmasına rağmen o esprili ve hazır cevap kişiliğinden hiç taviz vermemiştir
ama onun hasta olması duygusal kişiliğini daha da ön plana çıkarmıştı. Bir Anadolu köyünde büyümesine
rağmen son derece kibardı. Hareketleri sevi yeli güldürmeyi çok sever fakat kendi pek gülmez, mutaassıp
bir erkek idi. Onun kendine ve sanatına olan saygım hiçbir zaman eksilmemiştir. Onunla olan evliliğimiz
boyunca yaşadığımız onca anıları hiçbir zaman unutamayacağım. Onu saygı ile anıyor, Allah’tan rahmet
diliyorum. Nur içinde yatsın.
Babam gibi sevdiğim, rahmetli Muzaffer Sarısözen, 1940 yılında Türkiye’yi dolaşarak türkü derlemiş ve bu
arada Kayseri’ye de gelerek Osman Kavuncu ile görüşmüş. Ayhan’ı da orada tanımış. Ayhan’dan “ Germir
Bağları, Gesi Bağları” gibi türküleri dinlemiş. Yıllar sonra Muzaffer Sarısözen bunu itiraf etmişti. İlk notayı
Kayseri, Halkevi’nde öğrenmiş. Ankara’ya da inat için gitmiş. Radyoevi sınavına girmek isteyen 600 kişi
varmış ve Ayhan kendisinin Türk Sanat Müziğine daha yatkın olduğu düşüncesiyle Ud’dan girmek istemiş.
Zaten kendisi, ud, yaylı, tambur, piyano, saksafon, bağlama çalan birisiydi. Herkes kantinde sıra beklerlerken
beyefendi olarak tanıdığım, Behiye Aksoy’un kocası Halil Aksoy da sınava girmek için gelmiş ve kendisine
şöyle bir ricada bulunmuş:
“ 1 kişi ud alacaklar. Ben ud’dan gireceğim. Senin kadron hazır. Sen bağlamadan gir.” Daha sonraki yıllarda Ay-