Page 98 - kayseriden_kopan_turku
P. 98

han şöyle söylerdi: “ Kırk yılda bir iyilik yaptım, böyle oldu. Ben TSM’den girecektim ama bağlamadan girdim.”

                          İmtihanı yapacaklar o devrin çok ünlü kişileri. Bunlardan biri de Mesut Cemil. Herkes imtihan sırasında
                          içeride en fazla 3 dakika kalırken bu kadar kısa süre içinde kendisini gösteremeyeceğini düşünerek heyecanlı
                          bir şekilde imtihana giren Ayhan’ı bırakmıyorlar. Bir sanatçıda en önemli şeyin kulak olduğunu söylüyorlar
                          ve kendisine kulaktan imtihan yapıyorlar. İki, dört, sekiz ses basıp O bunları takır takır söyleyince çok şa-
                          şırıyorlar ve “ Bu nasıl bir kulak. Mikrofon gibi kapıyor.” diyorlar. Daha sonra sazını dinliyorlar. Bu olayı bize
                          şöyle anlatmıştı: “ Ben kan-ter içinde kendimi beğendirmeye çalışırken onlar bana şunu da çal, bunu da çal
                          diyorlardı.”Ayhan o zamanlar 25 yaşında. Sonuçta imtihanı kazanıyor. Ama O işin bilincinde değil. Ertesi
                          gün Mesut Cemil’e giderek kendisine imtihanı kazandığına dair bir belge verilmesini, Kayseri’ye dönmek
                          istediğini ve çalgıcı olmak istemediğini söylüyor. Mesut Cemil ise şunları söylüyor: “ Sen nasıl şartlar içinde
                          radyoya girdiğinin farkında değilsin. Yetiştirilmek üzere alınmadın. Yetişmiş sazcı olarak alındın ve maaşın da ona
                          göre olacak. Ben sana kâğıt veremem. Ama eğer sen illa bu kâğıdı alacağım dersen seni mahkemeye veririm. Çünkü
                          bu ciddi bir imtihan ve sen kendi keyfine göre kâğıt verin, Kayseri’ye gideceğim diyemezsin.”
                          O devirde TSM ile THM birleşip öyle canlı yayına giriliyordu. Ayhan bu sözler üzerine ikna oluyor ve ertesi
                          gün notasının zayıf olmasına rağmen kulağının temizliği sayesinde sürekli canlı yayına girmeye başlıyor. O
                          yıllarda sazcıların maaşı 103 lira iken kendisine 173 lira veriyorlar ve bunu da övünerek söylerdi. Ayhan, sazı,
                          sözü ile birden bire meşhur oldu. O devirde radyo sanatçılarının dışarıda konser vermesi yasaktı. Bir gün,
                          Adana’da benim de zevkle dinlediğim Türk Halk Müziği Sanatçısı Aziz Şenses konseri yapılacakmış. Aziz
                          Şenses kendisine, sazcı olarak arkasında çalması halinde beş yüz lira vereceğini söyler. O günün şartlarında
                          çok büyük bir paraydı. Ancak Mesut Cemil, radyo adına izin vermeyince Ayhan da istifa edeceğini söyler.
             98           Bunun üzerine kendisine özel izin verilir. Ayhan bu konserden sonra piyasadan çok para kazanılacağını
                          düşünür. Bu arada sesi güzel olan karısı Hikmet’i Kayseri’den Ankara’ya getirterek Muzaffer Sarısözen’in
                          aileye olan saygısından dolayı radyoya aldırır. Karı koca beraber çalışmaya başlarlar. 1947 yılında Tülay
                          isminde kızları doğar. Ayhan 1950 yılında radyodan ayrılıyor ve dört yıl piyasada çalışıyor. Bu arada Kayseri
                          erkeği olduğu için karısını kıskanıyor ve radyodan alıp kızı Tülay ile birlikte Kayseri’ye gönderiyor. Ancak
                          sonuçta ayrılıyorlar. Devrin en iyi gazinolarında solist olarak çalışıp çok para kazanıyor. O sıralar Türkiye’de
                          bir tahta kurusu istilası vardır ve bir türlü önlenemez. Ayhan bu konuda hicivli bir türkü yapıyor ve türkü
                          ülkede meşhur oluyor. O seneler ben henüz çocuk sayılırım. Bizim evde tahta kurusu diye bir şey görmedik.
                          1954 yılında İstanbul’da bir festival oluyor ve Ayhan bu türküyle birinci olup yedi defa sahneye çağrılıyor.
                          O yıllarda şöyle bir söz vardı: Ankara Radyosu yetiştirir, içlerinde meşhur olanlar İstanbul’a transfer olur.
                          Ancak Ayhan, piyasanın gerçek yüzünü görmüş olmalı ki benimle evlendikten sonra Muzaffer Sarısözen’in
                          davetine uyarak radyo’ya geri döndü.
                          Ayhan, sahnede çok terlerdi. Gömleği sırılsıklam olurdu. Ben bunu bildiğim için konserlerimizde sürekli iç
                          çamaşır bulundurur ve sahne arkasında değiştirmesine yardımcı olurdum. Benimle evlenmeden önce yine
                          bir konserinde sırılsıklam olmuş ve sahneden indikten sonra aynı kadroda TSM söyleyen Süheyla adında
                          bir sanatçı bunun terini silmiş. Aralarında bir yakınlaşma olmuş, evlenmişler. Feyza adında bir kızları olmuş
                          ama bu evlilik de uzun sürmemiş. Bizim evliliğimiz için de çok şeyler söylediler. Hatta iyi hatırlıyorum İzmir
                          Fuarı’nda çalışırken elbiseme domuz yağı sürdüler, parçaladılar. Büyü yaptılar boşansınlar diye. Ben evde
                          küslük istemem. Küslüğü eve hiç sokmadım. Bu arada çok merak edilen evliliğimi de anlatayım;

                          1952 yılında, bir gün Musıki Derneği adlı bir dernek, Kırşehir’de konsere gidecekmiş. Anneme, babama
                          gelerek konserin cumartesi olacağını kendilerini davet ettiklerini bu arada benim de dernek yararına şarkı
   93   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103