Page 99 - kayseriden_kopan_turku
P. 99
söylememi söylediler. Ben zaten şarkı, türkü söyleyeceğim diye uçuyorum. Ben de çok istiyordum. Annem
ile babam cumartesi günü olması nedeniyle kabul ettiler. Soğuk bir gündü. Dernek bir otobüs tutmuş ve
biz Necati Bey Caddesi’nde bekliyoruz.
Otobüste çok insan var ve biz bekliyoruz saatlerce. O güne kadar hiç duymadığım bir isim Ahmet Gazi
Ayhan’ın solist olarak geleceğini ve Onu beklediğimiz söylendi. Hayret etmiştim. Böyle bir bağlamacının
olduğunu bile bilmiyordum. Zaten O bizim için çoban müziği yapan biri olmalıydı. O çocuk aklımla çok
tuhafıma gitmişti böyle birini beklemek.
Kendisine haber gönderiyorlar, neredeyse gelir diyorlar ama Onun geleceği yoktu.
Sonunda beklenen solist elinde bağlama ile geldi. O zamanlar piyasada çalışıyordu. Üstüne siyah kadife
paltosu olan, paltosunun kolları simsiyah yağ içinde, esmer bir adam. Çok sonraları öğrendim ki bir Ameri-
kan arabası varmış, zaman zaman çalışmıyormuş ve O arabayı çalıştırmak için motorunu tamir ediyormuş.
Ben Onu görünce içimden;
“Ay! Biz bunu mu bekledik saatlerdir?” dedim. Biz kendisine çok kızarken üstelik O bize bir de espri yapmıştı.
Ben bu espriye bile çok kızmıştım. Zaten bendeki intiba O sarhoş bir çalgıcıdan başkası değildi. Otobüs
hareket etti. Ben o güne kadar, her yıl yazlığa gittiğimizden dolayı İstanbul’dan başka bir yeri bilmiyorum.
O yıllar radyo sanatçılarına karşı insanların inanılmaz bir ilgileri vardı. Saygının, sevginin ötesinde büyük
bir meraktı bu.
Balâdan geçmek üzereydik. Bir baktım bir grup insan otobüsü durdurdu. Onu sordular ve sohbet ettiler.
İşin ilginç yanı bu olay geçtiğimiz çoğu kasaba ve köylerde tekrarladı.
99
Kimdi bu adam? Bu söz verip de geç gelen, üstü başı pis bağlamacı merakımı çekmiş ama ona hiç değer
vermemiştim. Kırşehir’e geldiğimizde ben annemle otelde kaldım. Bu arada babamla dost olmuşlar. Babam
Ona bayılmış. Özellikle esprilerini ve Onun çocukken duyduğu hikâyelerini çok sevmiş, birbirlerine “Reis”
diyecek kadar dostluğu ilerletmişler.
Sonuçta konser bitti ve biz evimize döndük.
Annemin bir hastalığı vardı. Zaman zaman ağzından kan gelirdi. Bu yüzden ben yapardım çoğu işleri. Aradan
ne kadar zaman geçti bilmiyorum bir gün bahçeyi temizlerken bir adam geldi ve bana “Ablan nerde?” diye
sordu. Baktım O konserde gördüğüm bağlamacı adamdı. Beni Yıldız Süslen’in küçük kardeşi zannetmiş.
Ben de Yıldız’ın ben olduğumu, annemin, babamın henüz gelmediklerini söyledim. Bize misafir geldiğini,
gerekirse bekleyeceğini söyleyince de ben de kendisini eve almayacağımı söyledim. Sonuçta annem geldi
ve beni anneme: “Yahu! Ne biçim kız bu? Misafir geldim beni içeri almadı.” dedi. Annem de: “Benim kızım kimi
içeri alıp almayacağını bilir. Öyle yapmışsa öyledir.”dedi. O ise, “Valla ben görüşmek istediğim bir insanla kapıdan
kovarlarsa bacadan girerim. Benden kurtulamazsınız.” dedi.
Çok sinirlenmiştim. Daha sonra babam geldi. O akşam bizimle yemek yedi. Babamla uzun uzadıya soh-
bet ettiler. Biz annemle erkenden yattık. Ağabeyim o sıralar İstanbul’da mülkiye eğitimi alıyordu. Daha
sonraki günlerde sık gelmeye başladı. Üvey kardeşini, karısını ve çocuklarını Ankara’ya getirdiğini, Necati
Bey Caddesi’nde tuttuğu iki odalı evin bir odasında annesiyle kendisinin diğer odada kardeşiyle ailesinin
kaldığından, yengesinin köy kızı olduğu için iyi yemek yapamadığında, annesinin yaşlı, kardeşinin işsiz
olduğundan söz ediyordu.
O yıllarda buzdolabı yoktu. Bizim evde her akşam dört aile için yemek pişirilir ve tepsi ile dağıtılırdı. Dolayı-