Page 102 - kayseriden_kopan_turku
P. 102
radyoya başladım. Hatırladığım kadarıyla “Yurttan Sesler” haftada 5 gündü ve kırk beş dakika sürer, canlı
yapılır ve sonra haberler başlardı. Zaten Türkiye’de tek radyo vardı ve radyo da okunan türkü ertesi gün
meşhur oluyordu. Muzaffer Hoca bunu bildiği için bize sürekli yeni türküler derlememizi, bunun bizim
şahsi repertuarımız olarak kalacağını söylerdi. Ayrıca bir türküyü kim ilk okursa o türkü onundu ve başkası
okuyamazdı. Aile dostumuz Ahmet Sezgin o sıralar askerlik yapmaktaydı ve askerliği bitince radyoya girdi.
Üç yıl böyle geçti ve biz 1959 senesinde Beşevler’den bir ev alarak oraya taşındık. O sıralar Türkiye’de
“Avare” adlı bir hint filmi vardı ve çok meşhurdu. Hintçe şarkılar söylüyorlardı filmde. Ben 4 tane Hintçe
şarkı seçtim filmden. Ayhan plaklarını buldu. Filmden ve plaklardan bu 4 şarkıyı ezberledim ve böylece bir
repertuarımız oldu. O devirde Ankara Gençlik Parkı’nda 9-10 tane gazino kimliğinde çay bahçesi vardı ve
halk düşkün olduğundan her gece tıklım tıklım dolardı. “Avaramu” adlı şarkımız çok tutuldu. Parçaları şov
şeklinde okuduk. Halk zaten bizi çok seviyordu. Bu iş bizim 16 yıl İzmir Fuarı’na gitmemize neden oldu.
Bu süre içinde yalnızca iki yıl TSM okudum. 1959 yılında Konya’dan 40 günlük bir konser teklifi geldi ve biz
para kazanmak için kırk gün Konya’da kaldık. Oradan kazandığımız para ile evimizi dayadık, döşedik. Bu
süre içinde uykularımı kaybettim. Şunu söylemek isterim. Ben eşim gelmeden kesinlikle uyumam. Onun
gelmesini beklerim.
Konya’da sağlığım bozuldu. Doktorlar doğum yapmamı tavsiye ettiler. Hamile kaldım ve bu halde çalıştım.
O yıllarda sözleşmeliydim. 1967 yılında beni sosyal sigortalı yaptılar.
Hamileyken son güne kadar çalıştım. Çünkü doğum izni diye bir şey yoktu ve ben gece radyodan geldikten
sonra 1961 yılında doğum için hastaneye gittim. Kızım Nurdan doğdu. Doğumdan 7 gün sonra da yeniden
102 işimin başına dönmek zorunda kaldım. 2.5 ay sonra da babam vefat etti. Babamın vefatından 7 gün sonra
canlı yayın yaptım. Uzun havalı bir programdı. Okurken gözyaşlarımı içime akıttım.
Ahmet Gazi ve Yıldız Ayhan Türkiye’de duyulmaya başlamıştı. Ayhan’ın sahneye çıkması olay oluyordu.
Sahneye akordion, davul koyduk. O yılların en ünlü isimlerinden biri de Zehra Bilir’di ve sahneye şalvarıyla
çıkar, mendil sallardı. Ben elbiselerimin modellerini kendim çizerdim. Ayhan’ın Zeki Müren ile çok iyi bir
dostlukları vardı. Zeki Müren, sahnede değişik elbise giyme modası çıkarmıştı. Ben de aynı şeyi yapıyordum
ve bu yüzden Zeki Müren bana kızıyordu. Oysa ben zaten değişik giyinmeyi seven bir sanatçıydım. Dahası
Ayhan ile beni ayrı ayrı solo yaptıktan sonra esprili olarak birlikte şov yapmamıza bazı sanatçılar tepki gös-
teriyorlar ve bizi şikâyet ediyorlardı. Çamlık gazinosu sahibi Beşir Baba, Ayhan’ın benim programım içinde
solo yapmasını önerdi ve biz böyle çıkmaya başladık. Ayhan önce 8-9 dakika açılış yapıyordu çünkü halk
Onun sazını dinlemek istiyordu. Bu arada ben içeride elbise değiştiriyordum. Ayhan benim programımda
3 tane solo yapıyor, 1 tane uzun hava okuyor ve sonunda bir oyun havası ile programı bitiriyorduk. Öyle
günler oluyordu ki halk bizi 7-8 defa sahneye çağırıyordu.
Saz takımının tek tip elbise giymesini ilk defa ben uyguladım. 12 tane sazımız vardı.
Ayhan; bej, saten bir elbise ile, elinde sazı sahneye çıktığında halk şok oluyordu adeta.
O yıllarda ben, Müzeyyen Yıldızdoğan, Osman Türen, Saniye Can, Neşe Karaböcek her gece bir yerde ama
iki ayrı işte çalışırdık. Bir defasında Ayhan sahneden inerken bahçede insanlar hem alkışlıyor hem de ayak-
larını yere vuruyorlardı ve bu yüzden ortalığı bir toz dumanı kaplamıştı. Daha sonra sahneye çıkan Saniye
Can şöyle konuştu:
“Yahu ne yapacağımızı şaşırdık alkış alabilmek için. Tuvaletler giyiyor, makyaj yapıyor, berbere gidiyoruz