Page 94 - kayseriden_kopan_turku
P. 94
ve biz kışın söylediklerimizden dolayı mahcup olduk. Olacak şey değildi doğrusu. Ancak işin aslını, üzüm
salkımlarına dikkatle bakınca öğrendik. Babam biz gelmeden önce bağlardan sepet sepet üzüm salkımları
ve yaprakları getirip onları kuru asmaya bir güzel bağlamış, yerleştirmişti.
Çok ağır hastalandı. Sigara onu her gün biraz daha yiyip bitiriyordu. Ama O sigarayı bırakmayı hiç düşünmedi.
Öyle ki ölümünden üç yıl önce sigarayı bıraktı ama bir işe yaramadı. Her gün daha da kötüye gidiyordu. Mide
kanaması geçirdi. Çapa Hastanesine yatırıldı. Çok büyük bir kanaması vardı. Hortum yutması gerekiyordu
ama babam inatla yutmadı ve “ Ben iyiyim. Geçti, bitti.” dedi. Oysa kanama devam ediyordu. Doktorlar ameliyat
olması gerektiğini ancak narkozu kaldıramayacağını söylediler. Sonuçta ameliyata karar verdiler. Doktorlar
vedalaşmamızı istediler. Babam da biliyordu öleceğini. Rehabilitasyonda ciğer makinesine bağlandı. Çünkü
ameliyat olması için ciğerleri engel oluyordu. Sonunda Onu ciğer makinesine bağladılar ve öyle ameliyat
ettiler. Ameliyat sırasında kalbi yedi defa durmuş ve yeniden çalıştırmışlar. Doktorlar şöyle söylemişlerdi:
“Allahtan ümit kesilmez. Ama ölümünü beklemelisiniz. Bizim yapacağımız bir şey yok.”
Babam canlı olarak ameliyattan çıktı. Yoğun bakımda kaldı. Ancak bilinci yerindeydi.
Makineye bağlı yaşarken, doktorlar:
“Şu anda arkadaşlar makineyi çekiyorlar, bakalım Ayhan makineye bağlı olmadan ne kadar yasayabilecek, bunu
deneyeceğiz.” dediler. Birkaç dakika içinde, hemşireler Ahmet Bey “ex” oldu diye doktorlara bağırdılar.
Doktorlar hemen makineyi babama tekrar bağlayarak, yaşama döndürmeye çalıştılar. Babam bir mucizeyle
tekrar hayata döndü ve hastaneden çıkıp eve geldi.
94 Aradan zaman geçti, bir ramazan günü bana “oruçlu musun?” diye sordu. Ben de:
“ Elbette ki oruçluyum” dedim. “Aman kızım, aferin, tut, bırakma orucunu, çünkü öbür dünya var ben gördüm.”
dedi. O dönemlerde bu konu be nim son derece ilgimi çekiyordu. Ve ben ölüp de dirilenler hakkında birçok
kitap okumuştum. Birden heyecanlandım ve merakla bir sandalye çekip babamın yanına oturdum, söyleye-
ceklerini merakla bekledim. Hasta, makinelere bağlı olarak yaşarken, doktorların makineyi çekip, ne kadar
yaşayabileceğini denemelerini istememiş, onlara itiraz etmiş. Fakat doktorlar makineyi çektiklerinde kısa
bir süre ölmüş. Fakat babam bunun farkında değil miş, bütün olan biteni hemşirenin “Ahmet Bey ex oldu.”
diye bağırarak doktorun yanına koşmasını görmüş ki, babamın yattığı yerden bunu görmesi mümkün
değildi. Doktorların başına gelmesini, makineyi tekrar bağladıklarını, kendi vücudunu, bütün olup biteni
yukarıdan izlemiş ve yeşil bir ışığın varlığından bahsetmişti. Aynı zamanda çok hafif, çok güzel bir müzik
sesi de duymuş. İşte o an öldüğünü anlamış. Babam ölümden korkardı, fakat o an; “Ölmek o kadar da kötü
bir şey değilmiş hatta güzel ve huzurluymuş, öbür dünya varmış, keşke daha çok ibadet etseydim.’’ diye düşünmüş.
Sonra bir de bakmış ki tekrar yatakta ve makineye bağlı.
Doktorlar “Ahmet Bey bizi korkuttun, oralar nasıldı?” diye espri yapmışlar ve sakinleştirmişler. Halen içimde
ukdedir babamın son bestesini dinleyememiş olmak ve bu beni derinden etkiler. Babama, Sabancı’nın şir-
ketinin kuruluş yıldönümü için Sakıp Bey’in ricasıyla, Sabancı şirketlerinin doğuşu ve gelişmesini anlatan
bir şiir getirildi. Babamın bu şiiri besteleyip, kutlama gecesinde okuması için de rica da bulundular ve üç ay
bir süre verdiler. Babam üç ay oturdu. Ben dört gözle, sinsi bir şekilde ve merakla, onun ya pacağı besteyi
bekliyor, ondan belki bir nota duyarım diye umut ediyordum. Ama hiç hareket olmadı, hiç çalışma yapma-
dı. Geceye bir hafta kalmıştı ki babama; “Nasıl bir beste yaptın?” diye sonunda sordum. Bu sı rada şirketten
telefon geldi ve besteyi tamamlayıp tamamlamadığını sordular. Ba bam ise o şiirde bir şeyin eksik olduğu-