Page 92 - kayseriden_kopan_turku
P. 92
öldü. Ankara’ya taşındı ve dolayısıyla evimize sık gelmeye başladı.
Ama yatıya kalamazdı çünkü bekar olduğundan babam istemezdi. Bunun nedenlerini şöyle söylemişti anneme:
“ İnsanlar senin kardeşin olduğunu bilmezler. Bir erkek evlerine girip, çıkıyor derler. Ağabeyinle görüşmek istediğin
zaman biz Ona gidelim. O buraya sık gelmesin.”
Müthiş bir müzik aşkı içindeydim. Bağlama çalmak istiyordum. Bizi müzikten uzak tuttular. O, kızlarından
birinin müzikle ilgilenmesinden çok korktu. Çünkü müzik piyasasının kötü taraflarını biliyordu. Ama bu
isteklerimi dans ederek gidermeye çalıştım. Kurslara gittim, yarışmalara katıldım. Yazlığımızda, teyzemin
oğlu partnerim oldu ve dans yarışmalarına katıldım, tango yaptım.
Oğlum Onun ölümünden sonra doğdu. Ama Onun en büyük sevgisi, aşkı kızım Çisel’di. Onun son sözü de
hastane’de, üçüncü defa o özel bakım odasına girerken kızımın;
“ Dede” diye bağırmasına karşılık, kendisinin “ Yavruuum” demesi oldu.
Babam, benimle ve kardeşimle oynamayı çok severdi. Bizi kızdırmak Onun çok hoşuna giderdi. Bizi gıdıklar
ve diliyle kulağımıza dokunurdu. Evde gözle görülen ama söylenmeyen katı kurallar vardı ve biz babamdan
da, annemden de çok korkardık. Ancak evin içinde şu yasak, bu yasak diye bir söz asla duymadım. Özellikle
evimizde yalan yoktu.
Kızacaklarını bilsek de doğruyu söylemek zorundaydık. Zaten babam da annem de tam bir Osmanlı, Anadolu
erkeği ve kadınıydılar.
92 Bizim evde canlı müzik hiç olmadı. Ne babamın eline bağlama aldığını, ne de annemin türkü söylediğini
hiç duymadım evde. Yalnızca yeni bir türkü çalışması için kısa süre çalışırlardı o kadar. Babam, evimizde iki
tane de bakıcı olsa annemin yemeğinin dışında, başkasının yaptığı yemeği yemezdi. Annem, çok çalışkan,
tam bir Türk kadını ve gün yirmi dört saat çalışan bir insandı. Çok iyi biliyorum bizim evde yemek sabaha
karşı pişerdi. Çünkü annem ve babam sabaha karşı gelirler, annem üstünde tuvaletiyle hemen mutfağa
geçer, yemeği hazırlar ve daha sonra üstünü değiştirip duşa girerdi. Hiçbir zaman evimize dışarıdan yemek
gelmemiştir. Annem dikişte mahir, mutfakta temiz, özellikle iki çocuktan sonra babamdan asla ayrılmayı
düşünmemiş ve dediğini de yapmış bir insandı. Çok akıllı bir kadındı ve babamı çekip, çevirdi. Medyada
çıkan; “ Bugün boşanıyorlar, yarın boşanıyorlar” gibi asparagas haberlere gülüp geçerlerdi.
Çocukken Antalya Altın Portakal Film Festivaline, 1 ay İzmir ve Kayseri, Konya, Samsun Fuarlarına gittiğimizi
hatırlıyorum. Annemle babamın buralarda uzun çalışma süreleri olurdu.
Caddelerde bakıcım ve teyzemle yürüdüğüm zaman insanlar beni tanır, “ Maşallah” derler hatta nazar bon-
cuğu takarlardı. Çok ünlü kişiler olan Ahmet Gazi ve Yıldız Ayhan’ın çocuğu olarak inanılmaz ilgi görürdüm.
Özellikle luna parklarda istediğim oyuncağa bedava binerdim ve her istediğimi yine ücret ödemeden alırdım.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, o yılların ünlü sanatçıları olan Berkant, Erol Büyükburç elimden
tutar gezdirirlerdi beni. Ayhan Işık’ın, Fatma Girik’in kucağında oturarak geçerdi günlerim.
Festival, o yıllarda geleneksel olarak annemle babamın hazırladıkları kına gecesi ile son bulurdu. Şimdi
olduğu gibi protokol ve davetliler için değil halkla bütünleşmiş bir şekilde yapılırdı festival.
Annemle babamın turne konserlerinde izdiham yaşanırdı. Tıpkı, şimdi Amerikan şarkıcıların Türkiye’de
verdikleri konserler gibi. Müthiş bir sevgi seli vardı onlara karşı.