Page 87 - kayseriden_kopan_turku
P. 87

çoğu benimle. ‘Ayaklı Lügat’ diye bağırdılar arkamdan. Kıbrıs’tan ablamın balayından bana getirdiği hediyenin,
            beyaz converse’lerimin üstüne çamurlu ayaklarıyla bastılar. Kötü dönemlerdi ama hiç yılmadım. Annemin
            bana öğrettiği gibi ilk yılın sonunda arkadaşlarımın gözbebeğiydim. Ah! Bir de o zamanlar ki acımasız bir
            kaç yoz düşünceli öğretmenin gayet normal giyinmeme rağmen hatta başka kızların afirikli giyimlerini
            görmezden gelip benim bir kereliğine giymek zorunda kaldığım (okul hırkam kirliydi) yine lacivert ama
            başka bir yünden örülü hırkamı görünce; “ Özlem! Ana’nın tuvaletini (sahne kıyafetini) giyip gelseydin” diye
            bağırması. Kısacası şöhretin ve başarının bedelini biraz da çocuklar ödüyor.
            Bir gün ben okuldayken eve bir telefon gelmiş ve telefondaki ses; “ Özlem kaçırıldı” demiş anneme. Dersten
            müdüriyete çağrıldım annemle konuşup rahatlattım. Ne kadar kötüydü insanlar. Annem hıçkırmaktan zor
            anlattı derdini. O gün babam beni arabayla çıkıştan aldı. O zamanlar mavi bir Mercedes vardı. Tüm arka-
            daşlarım alay ettiler arkamdan. “ Zengin züppesi” dediler güldüler. Oysa okul harçlığım belki onlar kadar
            hatta bazen daha azdı.

            Sanatçı çocuğuysan anlatamazsın. O günden sonra babam hep beni okul çıkışından kendi aldı. Artık lise-
            deydim, alay konusu oluyordum ama vazgeçmedi.

            “ Sarıçiyan” derdi bana babam, sesim biraz tiz diye sanırım. “ Hiç boşuna kıpraşma sarıçiyan” dedi bana. “Sana
            bişi olur diye ödümüz kopuyo seni sık sık okuldan alcam”
            Oysa hastalık dönemi başlamıştı zor nefes alıyordu artık. “Bu sigara beni öldürecek” derdi hep, sabah öksü-
            rükleri krizlerinde. Evet, o sigara onu öldürdü. Babam için çok iradeli kuvvetli bir adamdı diyemeyeceğim.
            Zevke, sohbete, muhabbete, kişisel zevklerine düşkün tam bir sosyal halk adamıydı. Sanatçı olmayıp ta kendi
            köyünde yaşayıp yaşlanan bir adam olsaymış köyün bir numaralı sahne adamı olurdu kesin. Hani vardır ya   87
            her köyün sivri tipleri.

            Köy kahvesine gelsin de ortam biraz renklensin diye beklenen. İşte onlardandı benim babam. Çok ama
            çok renkli bir kişilikti. Annem de çok renkliydi, O da çok espriliydi ama annemde ‘önce iş’ti hep. Babamda
            da tam tersi önce “ Biraz da gülelim’ dedi. Mesela dönemin meşhur sanatçılarından yatırım yapabilen 10
            parmağı geçmez. Bizim evin maliye müdürü de annemdi. Şu anda birkaç evimiz varsa babam sayesinde
            değil, annem sayesindedir.

            Babam sevecen adamdı. Şu anda en pişman olduğum şey, en sevdiği şey olan ‘sırtının kaşınması’nı benden
            çok rica etmesine rağmen az kaşımam olmuştur. Annem konusunda iş güç olarak hiç pişmanlığım yok. Ne
            dediyse yaptım. Sıkıysa yapma. Görünmez otorite: Yıldız Ayhan...

            Beni ve ablamı sanat camiasından uzak tuttular. Babam;
            “ Annenin yanında, arkasında ben vardım. Siz sahne piyasasından uzak durmalısınız.” derdi.

            Güzel Sanatlar Fakültesi’ne merak sarmıştım. Resmim çok iyiydi, çok güzel şiirler yazıyor ödüller alıyordum.
            Kumla’daki yazlığımızda Güzel Sanatlar Fakültesi için büyük Heykeltraş Tankut Öktem’den çizim dersleri
            almaya başladım. Tankut Öktem tam bir Ahmet Gazi-Yıldız Ayhan hayranıydı. 1. çizim dersinin sonunda
            Tankut Hocam babama şöyle demişti;

            “ Sen istediğin kadar sanattan uzak tut kızlarını Ahmet Bey. Oradan yolu kapatmışsın, resimden fırlamış. Sanat
            genetiktir geçecek bir yol mutlaka bulur”

            Sahiden öyle oldu. Güzel sanatları kazandım. Şu anda tezhip ve Osmanlı Minyatürü ustasıyım. Aynı zamanda
   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92