Page 83 - kayseriden_kopan_turku
P. 83
Üsküdar Başkomiseri iken ailevi sebeplerden dolayı ilk eşi Zehra Hanım’dan dostça ayrılmışlardır. Yaşadıkları
süre arkadaşlıkları devam etmiştir Zehra Hanımdan Necati Bey’in Nebahat Ablamız doğmuştur. Her zaman
ailenin kıymetli ablası olarak beraberliğimiz devam etmiştir. Yıldız bebek doğmadan daha önce Ailenin
iki oğlu olmuştur. Büyük ağabey Yılmaz iki buçuk yaşındayken ikinci oğlu İhsan Oğuz’u doğurmak üzere
hastaneye giderken büyük oğlunu komşusuna bırakmıştır Muazzez Hanım. Doğum sancıları başlamadan
bir gün evvel rüyasında aklar giyinmiş bir dede görür. Rüyasındaki pirifâni dede iki elma uzatır. Biri küçük,
biri büyük. “ Hangisini istersin? der. Muazzez Hanım da küçüğünü ister. Doğumdan sonra eve döndüğünde
büyük oğlu Yılmaz’ı ateşler içinde bulur. Zatürree olmuştur. Ümitsizdir ve daha yeni bebeğin adı konmadan
ruhunu teslim eder. Aile perişandır. Komşular teselli etmeye çalışırlar. Derler ki: “ Allah’ın ihsan’ı bu bebek
sana. Birini aldı Rabbimiz, birini verdi.
Allah’ın ihsanı bu. “ Derler ve böylelikle adı konmuş olur.
Yıldız bebeğin doğumunu annesi evde gerçekleştirmek istemiş. Çok kız evlat istiyormuş. Hastanede ka-
rışmasın diye doğumu evde ebe yardımı ile gerçekleştirmiştir. Ebe kızın oldu deyince çok sevinmiştir ama
inanmamıştır. Ebe gittikten sonra kundağını açmış ve sevincinden dakikalarca karnını her yerini öpmüştür.
Yıldız bebek, ailenin neşesi altıntopu olmuştur. Çok neşeli. Çok güleç. Ama geceleri hiç uyumuyor. Bu arada
Atatürk’ün emriyle okumuş hanımlar mesleklerine göre iş başına çağrılmışlardır. Bunlar arasında Muazzez
Hanım’da vardır. Tam İstanbul Kültürü ile yetişmiş. Fransızca bilen. Musikiye aşina.
Kusursuz ud çalan. Modern bir Türk Hanımıdır. Çalıştığı için gece uyumak zorundadır. Ama Yıldız Bebek
ışıklar yanınca gülücüklere boğulan ışıklar sönünce kıyameti koparan uyutmayan bir bebek. Çareyi anne baba
radyo almakta bulurlar. Radyoda müzik çaldığı sürece ışığa gerek kalmıyor. Yıldız Bebek müzik dinledikçe 83
huzur içinde uyuyakalıyor. Bebeklik ve çocukluk çağında çok güzeldir. Mahallenin sevgilisidir.
Yıldız, ailenin deyimiyle Süslen adı gibi süslenmeye çok meraklı. Bembeyaz yüzü, kumral lüleli saçları ve
neşesiyle herkesin ilgi odağıdır. Bu arada annesi ud çaldığı zamanlar annesine şarkılarla eşlik ediyor. Ka-
biliyeti minicikken ortaya çıkıyor. Annesi evde yokken beyaz işlemeli yatak örtülerine sarılıp sarmalanır
kendine tuvalet yapar. Aynanın karşısına geçerdi. Anne Muazzez Hanım da onu peri kızları gibi giyindirir.
Bazen bale yapar. Bazen balalayka oynar. O, bale tipi elbiselerle, nereden gördü öğrendiyse mükemmel
reveranslar verirdi alkışlayanlara. Anne kızını çok sever. Kızının değil de kendinin erken öleceğini düşünür.
Gelinliğini göremezsem diye gelinlikler diker giydirirdi. Biricik Yıldızına.
Süslen, çok küçük yaşta bile hamarat ve eli her işe yatkındır. Öyle ki kimse inanmaz ama dört buçuk ya-
şındayken. Annesi işteyken aileye yeni katılan kız kardeş Sümer’e bakmaya başlar. Altılı yaşlara geldiğinde
akraba, eş, dost düğünlerinde bildiği şarkıları söyletirler.
Tekrar tekrar istek alırdı. Dinleyen herkes mest olurdu. Daha sonraları ortaokul çağına gelince amcamızdan
daha amca bildiğimiz Diş Dr. Aziz Tunç, babası Necati Bey’e :
“ Bu kabiliyet kaybedilemez. Hemen ustalardan ders almaya başlasın. Ders ücretleri benden” der. Allah on-
dan razı olsun. O günün usta radyo sanatçıları olan, Ekrem Güyer, Radife Erten. Sadi Hoşses’ten usul, nota
derslerinin almasının yanı sıra yine o zamanın deyimiyle şarkı geçerler, usul vurmaktan dizleri morarırdı.
Aynı zamanda Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili Edebiyatı hocalarından şair Ali Rıza Akpolat Beyden
diksiyon dersleri görürdü. Hamiyet Yüce ses ve Nevzat Akay gibi gür bir sesi olup mikrofona gerek duymayan,
öyle ki bu mahalleden okusa, diğer mahalleden zevkle dinlenen sanatçılardan ders aldı.