Page 84 - kayseriden_kopan_turku
P. 84
On dört yaşlarında Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde Bıra Parkı vardı. Genç yetenekleri ortaya çıkarmada
çok faydası olmuştur. Hafta sonu yapılan yarışmalarda Türk Sanat Müziği okur ve hep birinci gelirdi. Adı
duyulmaya başlamıştı. Amatör olarak konserlere davet edilirdi. Büyük beğeni kazandıkça daha çok aranır
çağrılırdı. Polis Radyosu’ndan canlı Türk Sanat Müziği şarkıları okurdu. Bir yandan müzik dersleri, bir
yandan çalışan anneye yardım ederken, okuluna da devam ederdi. Evde bulduğu her kumaş parçasını keser
biçer, diker, boncuklarla sahne kıyafetlerini hazırlardı. Tuvaletlerini gördüğü filmlerden esinlenir ve kendi
kreasyonunu kendi yaratırdı. Her zaman kusursuz şık olmayı içten gelen yaratıcılıyla devam ettirmiştir.
Tuvaletlerini diktikten sonra bizim beğenimize sunardı.
Derdi ki (o zamanın deyimiyle):
“ Meşhur şarkıcı olacağım. Araba kapımda bekleyecek. Ben eteklerimi toplayıp arabaya bineceğim. Her
parmağımda kıymetli yüzükler olacak. Kimsenin giyemeyeceği pabuçlar ayağımda olacak.” ve hepsi Allahın
izniyle gerçekleşmiştir.
İnci Sümer Arslan
Ben çok mutlu bir çocukluk dönemi geçirdim. Babam, çok neşeli bir insandı. Annem ise otoriter, her şeyi en
iyi şekilde yapmaya çalışan, sahne hayatı içinde bizleri asla ihmal etmemiş, bir kolu dışarıda, bir kolu evinde
olmuş mükemmel bir aile kadınıydı.
Babam annemin bizleri yetiştirme konusundaki titizliğine karışmazdı. Genç kızlık dönemimdeki takipçim
84 annemdi. Beni her türlü kötülüklerden, yanlış yapmaktan koruyan annemdi. Babam ablama karşı daha fazla
yumuşaktı bana nazaran. İkinci çocukların kaderi olmalı bu. Çocukluğuma dair çok şeyleri hatırlayabiliyorum.
Özellikle İzmir Fuarı’ndaki bir olayı unutmam mümkün değil. İzmir Fuarı’nda çalıştıkları süresince, Onların
meşhur olmalarından, sevilmelerinden dolayı prenses gibiydim. Bundan dolayı fuar, luna parkta bulunan
bütün eğlence yerleri bedavaydı ablam ve benim için. İstediğimiz gibi koşup eğlenmemiz, herkeslerden özel
ilgi görmemiz yaşadığım en güzel çocukluk günleriydi.
Bir gün, annemle babamın çalıştıkları gazino tıklım tıklım dolmuştu. Annemle babam sahneye çıkmak
üzereydiler. Bizi amcamın oğlu ile luna parka gönderdiler. Ablam başka bir şeye binerken ben uçan salın-
cağa bindim. Döndüğümüz sırada terliğimin teki, uçan salıncağın altında bulunan havuza düştü. Kıyameti
kopardım. Sanırım biraz da küçük evin, küçük kızı olduğumdan şımarıklık vardı. Ağlıyordum sürekli. Daha
sonra babama haber vermişler. Babam bunu duyunca, sahneye çıkmasına üç dakika kala koşarak yanıma
geldi. Önce beni sakinleştirdi. Daha sonra ki hiç unutamıyorum sahne kıyafetiyle havuza girdi ve sırılsıklam
bir şekilde terliğimi alıp getirdi.
Annemden çok korkardım ama babam benim için her zaman, annemden kaçarken sığınacağım bir liman
olmuştur. O devrin standartlarına göre lüks yaşayan kızlardık ablamla ben. Ankara’da Yükseliş Koleji var-
dı. Oraya yazdırıldım ama kolejde okumak benim için ayrıcalık değildi. Örneğin okul harçlığım bile diğer
çocuklardan fazla değil belki azdı.
Annem o kadar doğru karar vermek isteyen bir insandı ki bizi sanatçı kızları, zengin çocukları şımarıklığı
içinde büyütmemek için elinden geleni yaptı. Ablam ortaokul ben ilkokuldaydım. Bizim; “ Arkadaşlarımız
şöyle bir elbise giyiyor. Bizlere hava atıyor.” gibi söylemlerimize duyarsız kalır ve “Ben sizi zengin çocukları gibi
yetiştirmeyeceğim.” derdi.