Page 85 - kayseriden_kopan_turku
P. 85
Evimizde her zaman bolluk olmasına rağmen sürekli bir kısıtlama da vardı. Evimizde yatılı kalan hizmetli-
miz Şerife Abla ve anneannem bizim bakıcılarımızdı. Şerife Abla ile iyi ve kötü günlerimiz oldu. Annemin
yokluğunda anneannemin otoritesini hissederdik üstümüzde. Okuldan eve geldiğimde kapının önünde bir
kâğıt bulurdum. Bu kağıtta benim yapacağım o günkü ev işleri yazılı olurdu ve ben bunları yapmak zorun-
daydım. Çünkü annemle aramın bozulmasını istemezdim. Annemin dövme huyu yoktu ama üç gün küserdi.
“Evde hizmetlimiz var. Neden evi biz temizliyoruz?” gibi bir soru sorma hakkına asla sahip değildik. Herkes
görevlerini yapmak zorundaydı. Annemin otoritesi böyleydi.
Çok ünlü ve başarılılardı. Onlarla konserlere gitmeye halkla birlikte en önden ablamla bana ayrılan sandal-
yelerde halkın onları coşku ve sabırsızlıkla beklemelerine o heyecanın içinde onların küçük sarışın güzel
kızları olarak bulunmaya bayılırdım. Çok şanslı olduğumu düşünürdüm ki öyleydim. Çünkü aynı zamanda
bu şöhretin içinde bizleri paraya boğup ihmal etmezler, evimizde tam bir anne baba olarak aile olgusunu
bize tam anlamıyla yaşatırlardı.
Yani kolejdeki öbür çocuklar gibi değil bir Türk halk ailesi gibi yaşardık evimizde.
Ne onların şaşaları ne ünleri ne paraları evde konuşulmaz şarkı, türkü bile söylenmezdi. Bazen çok uzun
sürecek konserleri ya da turneleri varsa usul usul oturma odasına girerler, kapılar kapanır uzun saatler
çalışırlardı. Babamın eşsiz bağlamasını annemin billur sesini ancak kapı önünde sessizce oturarak dinle-
yebilirdik. Aralarda durur bir şeyler (O zamanların sanatçılarında bulunmayan düetler espriler) eklerler
ve yeniden yeni versiyona göre başlarlardı. Annemle babamın sahneleri başka sanatçılarda bulunmayan
kocaman bir gerçek eğlence taşırdı. Gerçek bir şovdu. Bir türkü konseri şov! Karı koca olmalarının onlara
sağladığı farkı halkada yaşatırlardı. Babam zaten çok esprili bir adamdı. Öyle ustaca espriler yapardı ki mesela 85
sahnede annemin adı ‘kaynanamın kızı’ idi. Kayseri ağzıyla şivesiyle iki türkü bir bağlama ziyafeti arasında
küçük atışmalar küçük komik diyaloglarla konuşurlardı doğaçlama. Zaten babamın en büyük özelliği tam
bir doğaçlama ustası olmasıydı. Annemde sahnede usta kıvrak ve çok zekice babamın esprilerine espriyle
cevap verirdi. Annemin zekâsı çok kıvraktır, çok yaratıcı çok çalışkandır. Hayatımda gördüğüm uykuda bile
çalışan düşünen ve anında hayata aktaran sayılı zekâlardandır. Babam, annem kadar sorumluluk sahibi ve
çalışkan değildi. Fakat annem bu konuda tabiri caizse babamın yakasından hiç düşmedi babamı oluruna
hiç bırakmadı. Çok iyi hatırlarım;
“Ayhan kalk. Bugün neşriyat var radyoya gitmen şart.” diye sabahları Babamı yataktan kaldırmaya çalıştığını.
O da istemeden de olsa mecburen kalkar acı kahvesini hazır etmiş annemin elinden yudumlardı. Aslında
çok iyi anlaşan bir çift değillerdi yapıları tamamen farklıydı. Fakat evlilik ve sahne ortaklığı yasalarına hep
uydular ve böyle olmalıydı çünkü başkan annemdi.
(Biz de hep uyduk ev kurallarına sıkıysa uyma!)
Çoğunlukla yazlarımız İzmir Fuarı’nda o bitince Kayseri’deki köy evimizde ve Gemlik, Kumla’daki yazlı-
ğımızda geçerdi. Her bir yerde farklı ve çok eğlenirdim. Babamın yol arkadaşlığı şahaneydi ve yeni çıkan
araba meraklısıydı. Muhtemelen yeni değiştiği arabamızda çok güzel eğlenceli dura kalka yiye içe şarkılar
türküler eşliğinde yolculuk yapardık. Şekerden bir adama dönüşürdü babam araba kullanırken. Hâlâ kula-
ğımdadır “Martılar uçuyor etrafımda” şarkısı. Öyle coşkulu başlatırdı ki hepimiz aynı coşkuyla katılıverirdik.
Annem kızıyor diye çok yavaş sürerdi arabayı babam. “20 ile git Ayhan. Ağaçları sayacağım.” derdi annem ve
babam gerçekten 20 ile giderdi. Bu 20 ile gitmek bir yaz sıcağında ailecek hayatımızı kurtardı. Antalya’da
düzenlenen Altın Portakal Film Festivali’ne onur konukları olarak davetliydi bizimkiler. O zaman nerede