Page 86 - kayseriden_kopan_turku
P. 86
böyle yollar. Ben 7 yaşındaydım. Şimdi yaşım 46. 39 yıl önce Antalya’ya giden yol incecik kıvrım kıvrım bir
dağ yolu. Ve çok sıcak. O zaman nerede böyle klimalar. Sersefil bir şekilde arabada giderken benim arka
koltukta midem bulandı ve hiç yapmadıkları şey beni ön koltuğa annemin kucağına almak zorunda kaldılar.
Daha yeni hareket etmiş ve 20 km yi bulmuştuk ki çocuk gözlerimde hayal bile edemeyeceğim kadar büyük
bir tır son sürat virajı döndü. Çok yavaş gitmemize ve babamın (çok usta şofördü) ani bir hareketle iyice
yana kaçabilmesine rağmen tır bize çarptı. Babam da yeni aldığı ve çok sevdiği o zaman Türkiye’de iki tane
bulunan kırmızı Buick araba vardı. Kazadan sadece benim dizimdeki küçük sıyrıktan başka kan çıkmadı
şükür. Çok şaşırmıştım dağ gibi babamın tır şoförüne karşı hoşgörüsüne. Küçük bir sitem ve uyarıdan başka
hiçbir söz etmedi adama. Başkası olsa (Sinirli bir adamdı babam) temiz bir dayak çekerdi adama kesin. Ama
babam o günden sonra da hep 20 ile en fazla 80 ile gitti o da yol açıksa. Aslında ruhu çılgın bir adamdı ama
bizi öyle seviyordu ki hiç hız yapmadı. Genç kız olmaya başladığım zaman beni karşısına oturttu bir gün
Kumla’daki yazlıkta ve şöyle söyledi:
“ Bak özlem. Sanatçı kızısın, güzelsin, alımlısın, iyi kalplisin. Gezerken dolaşırken dikkatli ol adımıza laf getirme.”
diyorum ya! Yumuşak bir babaydı aslında uyarısını yaptı ve çekildi çünkü biliyordu ardımızda FBI gibi çalışan
takip eden bir anne modeli var. Adamsan yap bir uçarılık. Annemle arka odaya çekilmek zorunda kalmak,
ablamın da benimde korku tünelimdi. Zaten sonradan öğrendik ki; üstümüzde emeği tam bir ana yarısı
olan teyzem Sümer Arslan yani hem sırdaşımız hem suç ortağımız canımız teyzem, annemin ajanıymış.
Bize çaktırmadan tam bir ekipmiş iki kız kardeş meğer. Meğer annem ondan sakladığımız her şeyi hepsini
bilirmiş ajan Sümer sayesinde.
86 Genellikle ramazanlarda Kumla’da olurduk ve çok şen geçerdi ramazan. Oruç, sahur düzeni hep vardı.
Annem tam bir işkolikti. “Yazlıktayız çalışmak yok” diyemezdik hiçbirimiz.
Halılar gece silkelenirdi akşam açık hava sinemasından geldikten sonra. Öbür gençler kumsalda ateş yak-
malar üstünden atlamalar ama Nurdan’la Özlem gece temizliğinde! Gece temizlik yapan tek genç kızlardık
biz sabah mis gibi evde uyanalım hepimiz diye. Zaten kumsala ve gece çıkmalarına müsaade olmadığı için
somurta somurta temizlerdik tüm evi. O kadar yorulurduk ki aklımız dışarıda kalmazdı, kalamazdı. Babam
cam kenarında sokağı seyredip iki tek rakısını yudumlarken; “ Kaldır baba ayağını. “deyip altını silerdik ho-
murdana homurdana. Önceleri kızdığım tüm sıkıyönetim için kızmıyorum uzun zamandır anneme sonrada
babama. Büyüdükçe anladım ki, iyi ki sorumluluk sahibi yetiştirmişler bizi çünkü hayat zormuş ve şımarık
büyüseydik eğer şu anda mutsuz ve istekleri bitmeyen bir kadındım ve hayat insana tüm isteklerini vermiyor-
muş. Başka gençler gibi özgür ve neşeli büyüyemedik biz. Hep korktuk ailemiz meşhur diye. Babam derdi ki:
“Başka kızlar yapar, ‘Gençlik işte.’ olur. Siz yaparsanız annesi şarkıcı, babası çalgıcı olur.” Buna hep dikkat ettik
mecburen. Çünkü öyle yetiştik babamın gölgesi annemin otoritesiyle. Azcık bir yanlışımızla babamın ve
annemin korudukları ‘sanatçı’ adına gölge düşürmeyelim diye. Öbür gençlere göre 3 kat daha dikkatli.
Ablam üniversite olayları yüzünden Ankara Üniversitesi’ndeki tahsilini yarım bırakıp İstanbullu biriyle
evlilik yapınca babamla annem de İstanbul’a tayinini istedi ve biz Yeniköy’deki güzel evimize yerleştik. 13
yaşındaydım. Kolejden gelmiştim, koleje yazdırılacağım sanıyordum. Beni koleje yazdırmadılar. Baltalimanı
Behçet Kemal Çağlar Lisesi’ne yazdırdı annem. Diyorum ya! Babam böyle işlere hiç karışmaz gölgede dururdu.
İçişleri bakanı annemdi. Anneme niye beni tekrar koleje yazdırmadığını sorduğumda; “ İstanbul, Ankara’ya
göre daha şımarık ve sorumsuz. Korkuyorum. Koleje gidersen lafa söze gelmez bir İstanbul genci olursun.” demişti.
Devlet okuluna gittim. Çok alay edildim ilk zamanlar. İngilizce biliyorum ve sanatçı kızıyım diye dalga geçti