Page 90 - kayseriden_kopan_turku
P. 90
Şöyle yapayım;
Allah seni başımızdan eksik etmesin
Sensizlik en korkunç kâbusum
Seni seviyorum Yıldızım...
Özlem Ketenci
7 Aralık 1960 yılında doğmuşum. Ama bana bir torpil geçmişler ve 1961 olarak kayıt düşürmüşler. Yedi yıl
çocuk yapmamışlar ve zorluklarla geçen hamilelik döneminden sonra o kadar güç doğum olmuş ki doktor
bana “ Mucize çocuk” demiş. Bebekken çok zor yemek yiyormuşum. Bir gün yine annem aynı sıkıntı için-
deyken babama, “ Ayhan bir şeyler yap. Bebek yemek yemiyor.” demiş. Babam da;
“ Kapısına kapısına kul oldum
Ben bu kızın anasına vuruldum
Bir hayırsız yüzünden
Yandım, yandım kül oldum
Kaşlarının karası
90 Kalbimdedir yarası
Öyle bir derde düştüm
Yok mu bunun çaresi”
Diye o anda türkü bestelemiş ve bu türkü daha sonraları oldukça ünlü olmuştu. Çok seyahat eden bir anne
ve babanın çocuğuydum. Çok küçük yaşlardan itibaren anneannem, teyzem ve bakıcılarımızın koruma-
sında büyüdüm. O yıllarda telefonla konuşmak çok zor olmasına rağmen ben annemle, onlar turnedeyken
konuşma imkânı bulabilirdim. Evin tek çocuğu olduğum için çok kıymetliydim. Ama her zaman disiplinli
olmak öğretildi bana. Annem ve babam şöyle söylerlerdi bana:
“ Sen sanatçı kızısın. Herkes hata yapar. Senin hata yapma şansın yok. Ayşe, Fatma yapsa kendilerinin olur ama sen
yaparsan Ahmet Gazi Ayhan ve Yıldız Ayhan’ın kızı olur. Biz bugünlere namusumuzla, şerefimizle, iyi adımızla geldik.”
Bu baskıyı ben de, kardeşim de ömür boyunca üstümüzde hissettik. Ve ben bugün bile aynı baskıyı halen
hissediyorum. Sanırım her ünlü anne ve babanın çocuğunda böyle bir durum vardır. Dahası kardeşim ve
ben, zorunlu olmadıkça Ahmet Gazi ve Yıldız Ayhan’ın kızları olduğumuzu hiçbir zaman söylemedik. Bi-
zim çocukluğumuzda Ankara’da gezmeye gidilecek bir yer yoktu. Radyo çalışanları ile kalabalık bir grup
Kızılcıhamam’a güveç yapmaya giderdik. Annem koca bir tencere bulgur pilavı pişirirdi. Orada sebze, et
alınır, güveç yapılır ve fırına verilirdi. Bazen de akşamüstleri radyodan çıktıklarında bulgur, ayran gibi şeyler
açık havada yenirdi. İfade ettiğim gibi sürekli bir bakıcımız vardı. Yıllarca evimizde kaldı. Çok rahattı. Ama
bir gün bakıcımız Şerife Abla’ya felç geldi. Meğer bizim evimizde işe başlarken yalan söylemiş. Bir gün felç
geleceğini ve öleceğini biliyormuş.
Babam onu sırtında hastaneye taşıdı. Doktorlar 11 ay yaşar dediler. Kendisine Ankara’da bir hastanede çok