Page 73 - kayseriden_kopan_turku
P. 73

yokluğu, yoksulluğu birer sünger gibi içen evlerde anason kokularının, çıplak odalara sindiği bir sabahtır.
            Havada keskin bir iyot kokusu vardır. Kömür kokusu vardır. Kapkara bacalardan çıkıp gelerek kentin ciğer-
            lerine işleyen bir koku vardır. Ağır. Çok ağırdır. Kurşun gibidir. Sonbaharın her yana sindiği gündür.
            Bir yağmur vaktidir yine.

            O, hastanededir.
            O, üçüncü defa gireceği reanimasyon odasına alınacaktır. O, sedyenin üstünde. Beyaz örtüler içindedir. O,
            solgundur. O, yorgundur. O, yarı kapalı gözleri ile her şeye razıdır. Emir, büyük yerden ise boynun hükmü
            nedir ki? Boyun kıldan incedir. O, bunu bilir, buna inanır ömrü boyunca.
            Ve kapılar kapanır.
            Kapılar, Dünyaya kapanır. Kapılar, Allah’a açılır.

            Bir el, yelkovanın boynuna bir kement atar ve çeker geriye. Koridordaki, saksı içindeki fesleğenler, ansızın
            döker yapraklarını bir bir. Sabahtan bu yana, gri gökyüzünde dolaşıp duran alıcı kuş, birden bire, kanatlarını
            çırpar, çırpar ve gelip hastanenin kapkara bacalarından birine konar. Ötmeye başlar uğursuz. Ötmeye başlar
            sinir bozucu. Bir pervane atar kendini ateşe. Birden Erciyes’te fırtınalar kopar, boralar patlar. Ali Dağı’nda,
            çoban ateşleri söner karanlığa inat. Ali Dağı, uzun yıllar ötesinde duyduğu bir içli türküyle yolar saçlarını…
            Meğer yazgının ötesine geçemezmiş insan.

            Meğer kadermiş.
            Dal, dökmeye görsün soluk yüzlü yaprağını bir kez. Bir poyraz sürmeye görsün yaprak ölülerini sonsuza.   73
            Kar, inmeye görsün ansızın mor dağlara. Hüzün çökmeye görsün akşamüstleri kanayan ufuklara. Yol, bek-
            lemeye görsün yolcusunu.
            İşte o an açarmış elvan elvan zakkum çiçeği gönül yaresinin.

            İşte o an kol gezermiş bir deli muson rüzgârı harlı ateşinde gönlün. İşte o an dev yangınlar sararmış bütün
            bahçeleri. Sevda kuşunu vururmuş avcılar ayrılık ateşlerinde.
            Ve…
            Sanatçımız Ahmet Gazi Ayhan, bütün çabalara rağmen kurtarılamaz, hayata veda eder.

            Bir tarih göç eder uzaklara. Dışarıda kar yağıyordur. Karanlıktır ve dışarıda kar yağıyordur. Karanlıktır ve
            dışarıda rüzgâr vardır, durup dururken poyraz esmektedir.
            Ankara’nın tek tük yanan sokak lambalarından hüzün akıyordur bütün kentin bütün damarlarına. Sokaklar
            ıssızdır ve çığlık çığlığa kalan, dizlerine vurunan sokaklara kar yağıyordur. Sokaklarda, gökten düşen yıldız
            ölüleri vardır.
            Kayserili Sanatçı Ahmet Gazi Ayhan, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir. Mezar taşına, kızı Özlem’in şu
            dizesini yazarlar:

            Ağlatan sazları, inleten sözleri
            Burada edebileşti
            Bu üstat toprağa sığmaz derken
   68   69   70   71   72   73   74   75   76   77   78