Page 70 - kayseriden_kopan_turku
P. 70

Biz ailesi olarak Allahtan gelecek her şeye razıyız. Eğer boğazı delinmek gerekiyorsa tabii ki doğrusunu
                          yapmak zorundasınız.
                          Yıldız Hanım. Biliyorsunuz ses telleri boğazda olur. Biz Ahmet Bey’in boğazını delmek zorunda kaldığımızda,
                          ne yazık ki ses telleri zarar görecek.

                          Geçici olarak mı?
                          Hayır. Bunu söylemekte zorlanıyorum ama artık bir daha türkü söyleyemeyecek yaşadığı sürece. Böyle bir
                          sanatçının ses tellerini ben nasıl kendi ellerimle parçalarım düşünebiliyor musunuz?
                          Sapsarı kesilir Yıldız. Bir süre, bakışlarını kendisinden kaçıran Hoca’ya bakar.

                          Heykel gibi taş kesilir. Kalakalır oturduğu yerde. Kanı damarlarından çekilir sanki.
                          Kulakları uğuldar. Kan beynine iner çıkar Duyduklarına inanamaz. İnanmak istemez.

                          Kutay Hoca başını öne eğer. Gözyaşlarını göstermemeye çalışırken Yıldız’ın boğuk, kısık sesi ile bakar onun
                          sapsarı olmuş yüzüne:

                          “Ne gerekiyorsa yapın. Allahın dediği olur.”
                          Odaya sessizlik hâkim olur.

                          Hangi gündür ya da saat hatırlamıyorlar. Prof. Kutay Bey Yıldız’a bir gün şöyle söyler:
                          “Şu anda arkadaşlar makineyi çekiyorlar, bakalım Ayhan makineye bağlı olmadan ne kadar yasayabilecek, bunu
             70           deneyeceğiz.”

                          Birkaç dakika içinde, koridorlarda koşuşturmalar başlar. Sesler yükselir. Hani o parmağını dudaklarına gö-
                          türen beyaz taçlı, tacının üstünde yarım ay olan bayan çeker parmağını ağzından ve var gücüyle bağırmaya
                          başlar. İnin inim inlettir her yeri:
                          “ Kimse yokmuuuuu? Usta gidiyor haber vermeden.”

                          Duyan olmamış gibi bir daha, bir daha haykırır bulunduğu fotoğraf karesinde:
                          “Ahmet Bey ‘ex’ oldu.”

                          Koşuşturur doktorlar. Ak giysili hanımlar. Solunum cihazına bağlarlar yeniden, hiç bir şeyden habersiz
                          uyuyan Ustayı. O, ilahi bir mucizeyle tekrar hayata döner.

                          “Ahmet Bey bizi korkuttun, oralar nasıldı?”

                          Üç ay. Üç ay kalır, beyaz çarşafların diken tarlasına dönüştüğü, beyaz duvarlarda dev gölgelerin oynaştığı,
                          çıldırtan sessizliklerin insanın boğazını öldüresiye sıktığı, motor sesi de olsa, kavga sesi de olsa, “ Merhaba”
                          diyen bir sesin duyulmak istendiği beyaz odalarda sanatçımız. Sabah Ezanları ile birlikte gülümser gecenin
                          bitimine. Yanık sesli bir müezzinin, en içli duygularla, saba makamında okuduğu, içli ezan ile yırtılmasına
                          mutlu olur karanlığın.

                          Eve dönüş müjdesi verirler bir sabah. “ Git.” derler sanki.
                          “ Git büyük Usta. Git ve bir daha da gelme buralara. Seni bekliyorlar insanlar. Bağlaman seni bekliyor evde. Git.
                          Bekletme bekleyen her şeyi.”
   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74   75