Page 72 - kayseriden_kopan_turku
P. 72

Ölüm ile hayat arasındaki istasyon.

                          Sekiz yatak vardır ve buraya düşenler zaten yarı ölmüş insanlardır. Makinelerin zoruyla hayata tutunmaya
                          çalışan, bilinçlerini yitirmiş, bir daha da bulamayacak olan insanlardır. Yalnızca O hariç.

                          Ahmet Gazi Ayhan.
                          Onun bilinci yerindedir ve ne zaman bu odaya alınsa, sağından solundan son nefesini verip, iki hastabakı-
                          cının, başlarından ayaklarına kadar beyaz bir örtü örtüp, ayak başparmaklarını birbirine bağlayarak çekip
                          morga götürdükleri insanları seyretmek zorunda kalıyordur. Üstelik gırtlağı delik ve bir hortum ciğerine
                          kadar inmiş durumdadır yine makineye bağlıdır. Şöyle söyler bir gün, liseli Özlem’e.
                          “ Seni yerine teslim edemedim. Gözüm açık gidiyorum.”
                          Eşi Yıldız Ayhan’ da vasiyet eder gibi tembihlerde bulunur hasta yatağında:

                          “Sakın Radyodan ayrılma. Her zaman radyo sanatçısı olarak kal. Türkü okumaktan vazgeçme.”
                          Hiçbir şey umurunda değildir Yıldız Ayhan’ın. Şanmış, şöhretmiş, koca bir Türkiye, radyolarda sesini dinli-
                          yormuş, hastaneye gelirken bile hayran bakışlar üstünde toplanıyormuş umurunda değildir:

                          “Ayhan! Senin hastalığına çok üzülüyorum. Kapılarda bekliyor, arabada yatıp kalkıyorum. Bu şartlar altında
                          bende ses mi kaldı.”

                          Hele şu sözü ile iyice kahrolur Yıldız Ayhan:
                          “Özlem evlenmeden sakın evlenme.”
             72
                          Kahroluyordur. Üzüldükçe üzülüyordur ki ne diller anlatmaya ne kelimeler ifade etmeye yeter. TRT, Ahmet
                          Gazi’nin ağır hastalığından çoktandır haberdardır. Kim düşünmüşse düşünmüştür Onunla ilgili bir belgesel
                          yayınlamak isterler. Oysa Ona ait tek bir kare yoktur arşivlerde. Aile nasıl da üzülmüştür öyle. Bu nasıl bir
                          TRT’dir? Bu nasıl bir arşivcilik anlayışı gelişmemiş, belki de hiç olmamıştır, Türkiye’nin tek yayın kuruluşunda?
                          Kendilerine yıllarca, yıllarca hizmet etmiş bir sanatçıya bu nasıl bir vefasızlıktır?

                          Ahmet Gazi’nin sadece solistlerin arkasında saz çalarken görüntüleri vardır. Sonuçta TRT, Onun öleceğine
                          kendini inandırmış olmalıdır ki, adet yerini bulsun türünden olsa gerek hastaneye bir çekim ekibi gönder-
                          miştir. Doktorlar izin vermezler tabii ki. Zaten büyük Usta da bu tür bir çekimin yapılmasını istemez ve
                          şunları söyler tokatlar gibi:

                          “Bugüne kadar gelmediler. Şimdi bu halimi mi çekip gösterecekler. Ölüm döşeğinde bir Ahmet Gazi Ayhan’ı mı
                          görecek beni sevenlerim.”

                          Ve Özlem evlenir bir gün. Ahmet Gazi’nin hasta yüreği, deva bulmasa da ak bir güvercin gibi pervaz vurur
                          maviliklerde. Özlem’i, Erciyes’in karının rengine benzer gelinlikler içinde, defalarca, defalarca seyrettiğinde
                          nasıl da mesuttur. Kırmızı kuşağını bağlarken elleri nasıl da titrer, gözpınarlarını nasıl da güçlükle zapteder öyle.

                          1 Ay sonra.
                          Tarih 9 Şubat 1987

                          Korkuların kol gezdiği karanlıklardan, korkuların kuytularda pusuda beklediği gecelerden sonra, köşe baş-
                          larında yanan, en ölgün, en solgun lambaların henüz sönmediği, bütün yalnızlığı, kimsesizliği, çaresizliği,
   67   68   69   70   71   72   73   74   75   76   77