Page 66 - kayseriden_kopan_turku
P. 66
Gazi’nin çok ciddi anlamda araba merakının olduğunu herkesler biliyordur. Adeta, bütün parasını arabalara
verecek kadar müthiş bir meraktır.
Kayseri, Akçakaya köyünde, 1967 yılında yaptırdıkları ve çok pahalıya çıkan aslında oraya harcanan para ile
çok daha iyi yerlerden, gelecekte para edecek ev alınabilmesine rağmen, orada çok mutlu olan, Kayseri delisi
adamın ve Onun Kayseri aşkını içinde hissedip, hiç ama hiç pişmanlık duymamış, sonuçta O da Kayserili
olmuş Yıldız Ayhan’ın kızı Nurdan, bahçede kayısıları vurur.
Arabaları çok sever. Bir de memleket tutkusu. Kayseri sevdası. İnanılmaz. Müthiş.
Hastalıktır adeta. İflâh olmaz derttir adeta. Tek ilaç, Erciyes kokusudur. Ali Dağı. Aşktır delicesine. Boğazköp-
rü’den girildiği anda, varsa bütün ağrıların bir anda bıçak gibi kesilmesidir. Varsa iyileşmemiş bir yara, anında
kabuk bağlayıp, silinip gitmesidir. Coşkunun, sevincin sınır tanımaz seviyeye gelmesidir. Boğazköprü’den
geçildiği sırada birden bire konuşma dili farklılaşır. Kayseri şivesi ile konuşmalar başlar otomobilin içinde.
Gelen geçene sıcacık selam verirler. Eve geldiklerinde, O’nun hani Kayseri tabiriyle aşka gelir, havaya iki
el ateş eder. Özgürlüğün adı Kayseridir. Özgürce nefes almanın adıdır Akçakaya. Bir gün ailesine şöyle bir
sürpriz yapar Ahmet Gazi Ayhan:
Her yaz Aile döndükten sonra Ahmet Gazi bir ay daha orada kalıyordur. Bir arkadaşı iki metre boyunda asma
fidanı hediye eder Ona. O da hemen diker ve çardak yaptırır.
Ankara’ya döndüklerinde Yıldız, Nurdan ve Özlem, şaka yaparlar sürekli Ayhan Ailesi’nin Reisine. Asmanın
bu kadar kısa süre içinde üzüm vermeyeceğini biliyorlardır çünkü. Şöyle söylüyordur Yıldız dalga geçerek:
66 “Asma büyüyecek, çardağı saracak, üzümler sallanacak biz de yazın gittiğimizde üzüm yiyeceğiz.”
O yaz, Ahmet Gazi onlardan önce Kayseri’ye gitmiş. Bir süre sonra da Onlar. Köydeki yazlıklarına geldikle-
rinde, hoşbeşten sonra baba Ahmet Gazi, eşini yüksek bir demir sandalyeye oturtmuş. Yıldız Hanım, merak
içinde başını çevirince koca bir üzüm salkımının dudaklarına değdiğini görmüş. Şaşırmış. Bir süre bakıp
kalmış üzüm salkımına. Hani o iki metre yüksekliğindeki asma, bütün çardağı sarmış ve her taraftan koca
koca, iri taneli üzüm salkımları sarkıyormuş.
İnanamazlar. Şaşırırlar. Ayrıca küçük bir havuz yapılmış ve fıskiyesinde bir top dönüp duruyormuş. Yıldız
Ayhan daha dikkatlice bakar üzüm salkımlarına. Meselenin özü şudur:
Ahmet Gazi, Onlar gelmeden önce bağlardan sepet sepet üzüm salkımları toplar yaprakları ile birlikte. Sonra
getirip onları kuru asmaya bir güzel bağlar. Böylesine şaka yapmayı son derece seven bir baba yüzünü zaman
zaman ekşitse de anne Yıldız, daha da baskıcıdır. Baba son derece yumuşaktır, düşkündür çocuklarına. Öyle
ki evlerinde erkek sinek bile kalamaz. Evlerine bekâr erkek misafir hiç gelemez.
İstanbul’da yaşayan dayılarının genç yaşta eşi ölür. Ankara’ya taşınır ve dolayısıyla kız kardeşinin evine sık
gelmeye başlar bir aralar. Ama yatıya kalmaz bir gece bile olsun. Bekârdır çünkü. Ama kardeşi Yıldız’ın?
Dayıları, kızların. Kayınbiraderi Ahmet Gazi’nin.
“İnsanlar senin kardeşin olduğunu bilmezler. Bir erkek evlerine girip, çıkıyor derler. Ağabeyinle görüşmek istediğin
zaman biz Ona gidelim. O buraya sık gelmesin.”
Ahmet Gazi bu isteğiyle haklı mıdır bilinmez ama sanatçı Aile olmanın sakıncalarıdır belki de. Her şeyleri
kontrol altında oluyordur sanatçı olunca. Her zaman göz önünde bulunmanın eksileridir. İnsanlar, öküz
altında buzağı peşindedirler. Bilmezler ki ya da bilseler bile görmezden gelirler ki asla aslını inkâr etmemiş,