Page 128 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 128

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
               Diğer nöbetçi onun yanına geldi. Gözleri bağlanmış adamın yanına geldi. Kulağına
            doğru eğildi. Nefesi karşısındakinin kulağına dokunuyordu. Duvara baktı. Ardından
            adamın kulaklarında şu cümleler yankılandı:
               “Ağdam’daki komuta merkezinin yerini söylemezsen eğer, derini yüzeceğim,
            biliyorsun değil mi?”
               Başını kaldırdı. Söyledikleri sözlerin karşısındaki adamda ne türlü bir etki bıraktı-
            ğını gözlemledi. Dikkat kesildi. Sandalyedeki adam bir heykel gibi duruyordu. Geriye
            çekildi. Yumruğunu hazırladı. Bütün hıncıyla bir yumruk attı. Adamın ağzından
            boşanan kan ellerine bulaştı. Cebinden bir bez parçası çıkarıp, elini sildi. Karşısın-
            dakinin yüzüne tükürüp, dışarı çıktı. Geceyi cephanelikte geçirmek üzere diğer evin
            yolunu tuttu.


                                                ✥
               Katır Mehmet, tepenin ardını geçip, eve on metre yaklaştıktan sonra sürünmeye
            başladı. Sürünüp, büyük bir ağacın dibine gizlendi. Ağacın oradan eve doğru baktı. Bir
            nöbetçi ağacın birkaç metre ötesinde nöbet tutuyordu. İki nöbetçi ise evin önündeydi.
            Gecenin karanlığı, kar yağışının beyazıyla birleşmiş; ortaya boz bir görüntü çıkmıştı.
            Ardından diğer eve baktı. Uzaktan fena görünmüyordu. Işıkları yanmıştı. İçeriden
            müzik sesi geliyordu. Ağacın dibine eğildi. Cebinden tabancasını çıkardı. Mermileri
            kontrol etti. Tekrar yerine koydu. Kasaturayı yokladı. Kemerinin altından sarkıyordu.
               Yerinden kalktı. İki adım attı. Görünmemek için sürünmeye başladı. İki dakika
            süründükten sonra köpek kulübesine benzer yerin dibine geldi. Tuğlaları gördü. Yıkıl-
            mış duvarın tuğlaları âdeta bariyer oluşturmuştu. Sürünerek tuğlaların ardına kadar
            geldi. Kasaturayı kemerinin arasından çıkardı. Sessizce ayağa kalktı. Asker kıyafetine
            benzer giyinmiş adamın üzerine çullandı. Bir hamlede eliyle adamın ağzını kapadı.
            Kafasını geriye doğru çekti. Bıçağı boynuna vurdu. Ellerine kan sıçradı. Karlarla bem-
            beyaz olan zemin, bir anda nar rengine büründü. Kanın ıslaklığı karı eritmişti. Katır
            Mehmet, kasaturayı adamın elbisesine sürttü. Kanı temizledi.
               Yavaşça yürüdü. Evin önünde nöbet tutan iki nöbetçinin yanına kadar geldi.
            Nöbetçilerden biri evin içine girdi. Katır Mehmet fırsattan istifade ederek, adama
            yaklaştı. İki eliyle adamın boynunu kavradı. Çevirdi. Nöbetçi cansız bir şekilde yere
            yığıldı. Kollarından tutup kenara sürükledi. Kapının önüne geldi. Bıçağını çıkardı. Ev
            karanlıktı. İçeriye baktı. Ortada sandalyeye bağlı birini gördü. Önce çıkaramadı. İyice
            baktıktan sonra Ahmet Mirza’yı tanıdı. Diğer nöbetçinin nereye gittiğini düşündü.
            Yavaşça içeriye adımını attı. Hemen solundaki duvarın köşesine yapıştı. Duvarla bitişik
            olmuştu. Diğer odadan inlemeye benzer sesler geliyordu. Başını yana sarkıtıp diğer


            128
   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132   133