Page 133 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 133
Sercan Yılmaz | Gagavuz
Gecenin karanlığı ormanın üzerine bütün siyahıyla çökmüştü. Ağaçların arasından
yürüyen üç kişinin çıkardığı ses duyuluyordu. Ara sıra orman sakinlerinin değişik ton-
daki sesleri geliyordu. Belli bir süre yürüdükten sonra önlerine dümdüz bir alan çıktı.
Ağaçlar kesilmişti. Kesilmiş ağaçların izleri sökülmeyen köklerde görünüyordu. Katır
Mehmet düşündü. “Etraf ağaçla dolu iken, buranın ağaçları neden kesilmişti?” Kafa-
sını kurcalayan sorunun cevabını buldu. Karşısında açılan dümdüz toprak mayınlarla
doluydu. Ahmet Mirza’yı ve kadını durdurdu. Kendinden emin bir şekilde konuşarak:
“Etraftan dolanmamız gerekiyor. Karşımızda uzanan toprak mayınlarla döşenmiş,
o yüzden buradan gidemeyiz” dedi.
Etraftan dolanmaya başlamak için yürümeye başladılar. Kadın gülümsedi. Bütün
çektikleri son bulabilirdi. Yaşadıkları bir film gibi gözlerinin önünden geçti. Cesare-
tini topladı. “Kirlenmiş ruhumu bu olayla temizleyebilirim” diye düşündü. Bir anda
harekete geçip, mayınlarla dolu alana koşmaya başladı. Katır Mehmet ve Ahmet Mirza
kadının mayınlı bölgeye koşmaya başladığını görünce, hemen arkasından fırladılar.
Kadın, mayınlı bölgeden içeriye azıcık girmişti ki kollarından yakaladılar. Nefes nefese
kalan Ahmet Mirza, kadına sitemli bir sesle sordu:
“Deli misin sen? Bu arazinin çeşitli yerlerinde mayınlar döşenmiş, duymadın mı?”
Katır Mehmet, kadının arkasından arkadaşına baktı. Kulağına eğilerek: “Şok
geçiriyor olabilir” dedi. İkisi de kadına baktılar. Kadın sesini çıkarmadı. Elbisesinin
üzerine giydiği, kirli paltosunu çıkardı. Üzerinde kalan penyeyi iki omzundan kay-
dırarak aşağıya indirdi. Önünü paltoyla kapattı. İki erkek kadının sırtını gördüler.
Gördükleri manzara karşısında nefesleri kesilmişti.
“Sırtımdaki yaraları görüyor musunuz? Her gece bir Ermeni nöbetçi gelir, bana
tecavüz ederdi. İşi bittikten sonra jiletle adını sırtıma yazardı” dedi.
Katır Mehmet ve Ahmet Mirza ne söyleyeceklerini bilemediler. İkisi bakıştılar.
Kadının sırtına baktılar. Yaraların izlerini takip ettiklerinde bir ad çıkıyordu. Sırtının
omuz hizasından başlayıp belinin aşağısına kadar iniyordu.
“Önce Ağdam’a bir gidelim. Orada seni askerlere teslim edip, Bakü’ye gitmeni
sağlarız. Bakü’de tedavi olursun. “Katır Mehmet tereddüt içindeydi. Kadın derin bir
iç çektikten sonra:
“Hayır! Benim çektiğim ızdırap tedavi olmakla geçmez. Benim ruhum kirlenmiş.
Bu haldeyken ne soydaşlarımın yüzüne bakabilirim, ne de onlara bir faydam doku-
nabilir. Bırakın bu ızdıraba son vereyim.”
“Yok! Öyle şey olmaz. Seni Bakü’ye götüreceğiz. Orada tedavi olursun.”
133