Page 135 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 135
Sercan Yılmaz | Gagavuz
şaşkınlığı bitmeden bütün gücüyle mayınlı araziye koşmaya başladı. Prangalarından
kurtulmuştu. Katır Mehmet ve Ahmet Mirza kadının peşinden bu sefer koşmadılar.
Kadın bütün gücüyle arazide koşmaya başladı. Bütün hızıyla koşmaya başlamıştı ki
büyük bir gürültüyle mayın patladı. Kadın patlamayla birlikte havaya uçtu. Büyük bir
hızla da yere düştü. İki erkek karşılarında olan olaya baktılar. İkisi de konuşmadılar.
Sustular. Suskunlukları kahrediciydi. Arkalarını döndüler. Yürümeye başladılar.
Gecenin karanlığında sessizce yol alıyorlardı.
✥
Katır Mehmet ve Ahmet Mirza uzun bir yürüyüşten sonra Ağdam’a girdiler. Asker-
lerin kamp yaptıkları yere geldiklerinde iki asker yanlarına geldi.
“Çabuk gidelim. Toplantı başlamak üzere, mahzende sizi bekliyorlar.”
Elinde keskin nişancı silahı olan asker konuşmuştu. Yüzü düz, sesi pürüzsüzdü.
Zaman kaybetmeden gizli komuta merkezine doğru yürümeye başladılar. Askerlerin
toplanma alanlarının arkasında bir ev vardı. Evin kapısını açtılar. Zeminin üzerindeki
büyük tahtayı kaldılar. Dördü de basamaklardan aşağıya inmeye başladılar.
Uzunca bir koridor önlerinde açılıyordu. İçeriyi ampuller aydınlatıyordu. Tavana
tutturularak çekilen kablonun, her bir metresine bir ampul asılmıştı. İçerinin havası
basıktı. Ortada büyük bir masa vardı. Masaların etrafına sandalyeler dizilmişti. Mah-
zenin çeşitli yerlerinde silahlar göze çarpıyordu. İki asker basamakların bittiği yerde
durdular. Nöbet tutuyorlardı. Katır Mehmet ve Ahmet Mirza masanın etrafına otur-
dular. Masanın başında oturan, albay başıyla ikisini selamladı. Masanın etrafında
bulunan herkese şöyle bir baktı. Tane tane konuşmaya başladı:
“Hocavend’de cephaneliğin havaya uçurulması bize zaman kazandırdı. Bu zaman
aralığında savunma hattımızı güçlendirebiliriz. Savunmamız güçlendikten sonra
düşman kuvvetlerini burada karşılarız. Sonuna kadar savaşmamız gerekiyor. Kesin-
likle Ağdam’ı terk etmek yok. Bu sayede hem geri çekilişimizi sonlandırırız, hem de
diğer şehirleri kontrol eden böyle önemli bir yeri kaybetmemiş oluruz.”
Albay konuşmasını yeni bitirmişti ki mahzenin tahta kapağı gıcırdadı. Aşağıya
bir asker indi. İçeride bulunanlara selam verdi. Doğru albayın yanına gitti. Kulağına
eğildi. Bir şeyler söyledi. Albayın yüzünün çizgileri sertleşti. Sinirlendi. Asker geldiği
gibi dışarı çıktı. Albayın rengi kaçtı. Yüzü morardı. Masaya yumruk attı. Katır Mehmet,
kötü bir şeylerin olduğunu anlayarak, doğrudan albaya bakarak konuştu:
“Askerin getirdiği haber, kötü bir haber mi? Durum nedir?”
135