Page 182 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 182

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
               “Geçen sene,” deyince, kafamın içinde bir kıvılcım yanıp sönüyor. “Ah, bunu neden
            daha önce düşünemedim ki?”


                                                ✥
               Sabah kalkar kalkmaz ilk işim, Ediz’in odasına bakmak oluyor. İçeride kimse yok.
            Erkenden okula gitmiş olmalı. Yatağı hiç bozulmamış, demek gece boyunca uyumayıp,
            sınavlarına çalışmış yavrum. “Ah şu yarışmayı bir kazansa, onun için nasıl moral olur…”

               Giyinip, dış kapıya ulaşamadan, koridorda hanıma yakalanıyorum.
               “Nereye, Muzaffer Bey?”
               “Kahveye gidiyorum,” diye yalan söylüyorum.

               “O elindeki zarf ne?”
               Kayıtsız görünmeye çalışıyorum. “Önemli bir şey değil, canım. Sonra anlatırım.”
               Başını kaldırıp, sertçe yüzüme bakıyor. Sonra nedense, gergin bakışları bir anda
            yumuşuyor. Bir şey söyleyecek gibi oluyor. Vazgeçiyor. Yeniden yere indiriyor gözlerini.
            Dönüp, mutfağa doğru yürüyor. Kapıyı arkamdan çekerken “Bu kadınları anlamaya
            bir değil, birkaç ömür yetmez,” diye söyleniyorum içimden.

               İki katlı belediye binasına çıkan asfalt yolun son metrelerinde, nefes nefese kalıyo-
            rum. Hem yokuşun dikliğinden, hem de heyecanımdan. Üzerinde altuni harflerle Zey-
            tinlidere Belediyesi yazan döner kapıdan içeri girince, soldaki “Danışma” bankosunda
            oturan, güler yüzlü genç kıza yöneliyorum. “Affedersin kızım, hikâye yarışmasının
            başvuruları nereden yapılıyor?”
               Kız önce şaşırıp tereddüt ediyor, ne diyeceğini bilemiyor. Sonra birden aklına
            gelmiş gibi, yüzü aydınlanıyor. “Herhalde Sosyal İşler Şefliği olmalı. Üst kat, soldan
            üçüncü kapı.”
               Teşekkür edip, merdivenlerden telaşla yukarı tırmanıyorum. Yüreğimin gümbür-
            tüsü, neredeyse dışarıdan duyulacak. Üst kattaki koridoru koşar adım geçerek, tarif
            edilen odayı buluyorum. Eşikte bir an soluklandıktan sonra, kapıyı hafifçe tıklatıp,
            içeri giriyorum.
               Küçük bir masada, eski bir bilgisayarın başında oturan kırk yaşlarındaki esmer
            görevli, başını kaldırıp da beni görünce, zoraki bir gülümsemeyle soruyor. “Evet?”
               Heyecandan kesik kesik konuşarak, derdimi anlatmaya çalışıyorum. “İyi günler...
            Oğlum adına başvuracaktım... Geçen sene, birinci sınıftayken yazdığı bir hikâyeyle



            182
   177   178   179   180   181   182   183   184   185   186   187