Page 175 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 175

Sebahattin Günday | Sancı

            son bir kişiye yer var. O da geldi. Hareket ettik. Yolcular hâlâ koltuklarına alı-
            şamadılar. Herkeste bir yerleşme kıpırtısı. Hava kış, dışarıda yağmur var. Kalın
            kalın giysiler, ellerde çantalar, şemsiyeler... Yolcular eşyalardan ve kışlıklardan
            kurtulsa dolmuş bir o kadar daha yolcu alabilir. Arabada ağır bir ıslak saç ve
            elbise kokusu… Ücretler ödenmeye, para üstleri geri gelmeye başladı. Herkes
            duruldu, yerinde son şeklini aldı. Kısık ses ayarıyla ne çalıp söylendiğini arkadan
            seçemediğim bir müzik sesi var arabada. Akşam yorgunluğu, kimse konuşmu-
            yor. Gideceği yere kadar kuracağı hayallere daldı herkes. İki kişi hariç... Ben ve
            yanıma oturan son yolcu... Kendini, eşyalarını yerleştiremedi bir türlü. Onun
            bütün karışıklığı, bütün hikâyesi benim içime doldu. Her şeyi bir düzene koydu,
            ceplerini karıştırmaya başladı. O karıştırıyor, benim içim karışıyor. Hayli zor-
            landı kaba elbiseler içinde aranmaktan. Parasını çıkardı, ön koltuğa uzattı. Ona
            biraz daha hareket alanı sağlamak için kendimi köşeye doğru iyice sıkıştırdım.
            Para gitti, üstü geldi. Ön koltuktaki yolcunun olabilecek en kötü şekilde ken-
            disine uzatmaya çalıştığı bozuklukları almaya çalıştı. Alamadı. Bir bozuk para,
            veren ve alan parmakların arasından kayıp koltukların altına düştü. Elindeki
            paraları toparlamaya çalıştı, bir bozukluk da kucağına düştü. Son yolcu diğer
            bozuklukları cebine atıp kaybolanları aramaya başladı. Eğilip bakabildiği her
            yeri kolaçan etti. Yarı kalkma pozisyonuyla kucağına, oturduğu yerin yanına
            yöresine bakmaya çalıştı. Ayağa kalkıp silkindi, demir para elbiselerinin arasın-
            dan ayaklarının önüne düştü. Eğilip hemen onu aldı. Oturdu, diğerini armaya
            başladı. Koltukların altına tekrar girdi. Küçülebilse, bütün koltuk altlarını bir
            kedi gibi gezecek durumdaydı. Öfkeyle doğruldu. Dönüp dönüp aradığı, baktığı
            yerleri bir daha, bir daha gözden geçiriyordu. İyice gergin bir hâl teslim almıştı
            son yolcuyu. Dışarıda yağmur devam ediyor, herkes arabada değil kendi hikâ-
            yesinin içinde gidiyordu. Ben son yolcunun hikâyesindeydim. Son bir hamle
            daha yapmaya karar verdi. Cep telefonunu çıkarıp ışığını yaktı. Eğildi, koltuk
            aralarını, diğer yolcuların ayak altlarını incelemeye aldı. Durumu sezen yolcular
            ayaklarını yukarıya kaldırıp, dizlerini karınlarına çekiyorlar isteksizce. Zaten
            sıkışık ve hantal giysiler içinde bir arabada yaşanacak en kötü hikâyenin içine
            düşmüştü son yolcu. Güldüm, eğlendim, düşündüm, acıdım ve kızdım. İçimden
            geçen hinliğe engel olamadım. Cebimden çıkaracağım bir lirayı yerden alır gibi
            yapıp “Aha! Burada!...” diye ona uzatmak istedim. Gülerek vazgeçtim. Sanki
            aklımdan geçenleri sezmiş gibi arkasına yaslandı, hırslı bir nefes alıp verdi. Aynı
            hırsla, “Yaa! Para değil ama insan uyuz oluyor. Dalga geçiyor adamla sanki.”



                                                                                    175
   170   171   172   173   174   175   176   177   178   179   180